Insan ancak ruhuyla görür.Sabir ve zaman siddet ve öfkenin yapabileceginden cok daha is basarir.
25 Şubat 2012 Cumartesi
YALIN
Sevilenin boy aynasidir.
Sevmek,
Sevilenin o aynaya bakmasidir.
ÖZDEMIR ASAF
YAVAS YAVAS ÖLÜRLER
Yavas yavas ölürler
Seyahat etmeyenler,
Yavas yavas ölürler okumayanlar,
Müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarinda hos görmeyi barindirmayanlar.
Yavas yavas ölürler
Izzet-i nefsini yikanlar
Hicbir zaman yardim istemeyenler.
Yavas yavas ölürler
Aliskanliklara esir olanlar,
Hergün ayni yollari yürüyenler,
Ufuklarini genisletmeyenler.
Elbiselerinin rengini bile degistirme riskine bile girmeyen,
Veya bir yabanciyla konusmayanlar.
Yavas yavas ölürler
Ihtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kacinanlar,
Tamir edilen kirik kalplerin gözlerindeki piriltiyi görmek istemekten kacinanlar
Yavas yavas ölürler
Yavas yavas ölürler
Askta veya iste bedbaht olup istikamet degistirmeyenler,
Rüyalarini gerceklestirmek icin risk almayanlar,
Hayatlarinda bir kez dahi mantikli tavsiyelerin
Disina cikmamis olanlar
Yavas yavas ölürler
PABLO NERUDA
Seyahat etmeyenler,
Yavas yavas ölürler okumayanlar,
Müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarinda hos görmeyi barindirmayanlar.
Yavas yavas ölürler
Izzet-i nefsini yikanlar
Hicbir zaman yardim istemeyenler.
Yavas yavas ölürler
Aliskanliklara esir olanlar,
Hergün ayni yollari yürüyenler,
Ufuklarini genisletmeyenler.
Elbiselerinin rengini bile degistirme riskine bile girmeyen,
Veya bir yabanciyla konusmayanlar.
Yavas yavas ölürler
Ihtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kacinanlar,
Tamir edilen kirik kalplerin gözlerindeki piriltiyi görmek istemekten kacinanlar
Yavas yavas ölürler
Yavas yavas ölürler
Askta veya iste bedbaht olup istikamet degistirmeyenler,
Rüyalarini gerceklestirmek icin risk almayanlar,
Hayatlarinda bir kez dahi mantikli tavsiyelerin
Disina cikmamis olanlar
Yavas yavas ölürler
PABLO NERUDA
OKTAY RIFAT´IN GÜNSONU KONUSMASINDAN
Agaclar gölgesini esirgemez
Günes köpekten daha sadik
Dizlerime sicrar,ellerimi isirir,
Karsilik beklemeden.
Hele kuslar!
Avcilara bile kin beslemezler.
DÜNYANIN ILK ASK MEKTUBU
Milattan önce 2500´lü yillarda Mezopotamya´da yasayan ENLIL isminde Sümerli bir rahibe Sümer Krali SU-SIN´e asikti. Sümerlilerin yeni sene bayraminda tesadüfen kralin gözüne carparak onunla evlenmeye muvaffak oldu. Evlendigi günde sevgilisi krala bir siir yazdi. Gercek sevginin sembolü olan siir sarayda o kadar begenildiki daha sonra o devrin en ünlü müzisyenleri tarafindan bestelendi ve kisa zamanda halk arasinda yayildi.
Güveyi, kalbimin sevgilisi
Senin güzelligin fazladir, bal gibi tatli.
Beni büyüledin.
Senin önünde titreyerek durayim.
Güveyi, seni oksayayim.
Benim kiymetli oksayisim baldan hostur.
Bagisla bana oksayislarini
Benim beyim Tanrim
Benim beyim bayginligim
ENLIL´in kalbini memnun eden SU-SIN´im.
Bagisla bana oksayisini.
Güzel bir rahibenin 4500 sene önce bir krala civi yazisiyla taslara kazidigi dünyanin ilk ask mektubu bugün Istanbul Arkeoloji Müzesinde bulunmaktadir.
22 Şubat 2012 Çarşamba
21 Şubat 2012 Salı
19 Şubat 2012 Pazar
CAN YÜCEL´DEN
Öyle herkesi sevmeyeceksin..
Seviyorum' demeyeceksin !
Seni seviyorum' diyebilmek için gerekirse bir ömür bekleyeceksin.
Can Yücel
CEMAL SÜREYA´DAN
Akıla gelen, başa gelir diyorlar ya, yalan !
Öyle olsa, milyonlarca sen düşerdi başıma.
Cemal Süreya
18 Şubat 2012 Cumartesi
NAZAR YAHYA KEMAL BEYATLI
Gece, Leylâ’yı ayın on dördü
Koyda tenha yıkanırken gördü.
“Kız vücûdun ne güzel böyle açık!
Kız yakından göreyim sahile çık!”
Koyda tenha yıkanırken gördü.
“Kız vücûdun ne güzel böyle açık!
Kız yakından göreyim sahile çık!”
Baktı etrâfına ürkek, ürkek
Dedi: “Tenhâda bu ses n’olsa gerek?”
“Kız vücûdun sarı güller gibi ter!
Çık sudan kendini üryan göster!”
Dedi: “Tenhâda bu ses n’olsa gerek?”
“Kız vücûdun sarı güller gibi ter!
Çık sudan kendini üryan göster!”
Aranırken ayın ölgün sesini,
Soğuk ay öptü beyaz ensesini,
Sardı her uzvunu bir ince sızı;
Bu öpüş gül gibi soldurdu kızı.
Soğuk ay öptü beyaz ensesini,
Sardı her uzvunu bir ince sızı;
Bu öpüş gül gibi soldurdu kızı.
Soldu, günden güne sessiz, soldu!
Dediler hep: “Kıza bir hâl oldu!”
Tâ içindendi gelen hıçkırığı,
Kalbinin vardı derin bir kırığı.
Dediler hep: “Kıza bir hâl oldu!”
Tâ içindendi gelen hıçkırığı,
Kalbinin vardı derin bir kırığı.
Yattı, bir ses duyuyormuş gibi lâl.
Yattı, aylarca devâm etti bu hâl.
Sindi sîmâsına akşam hüznü,
Böyle yastıkta görenler yüzünü,
Avuturlarken uzun sözlerle,
O susup baktı derin gözlerle,
Evi rüzgâr gibi bir sır gezdi,
Herkes endîşeli bir şey sezdi.
Yattı, aylarca devâm etti bu hâl.
Sindi sîmâsına akşam hüznü,
Böyle yastıkta görenler yüzünü,
Avuturlarken uzun sözlerle,
O susup baktı derin gözlerle,
Evi rüzgâr gibi bir sır gezdi,
Herkes endîşeli bir şey sezdi.
Bir sabah söyledi son sözlerini,
Yumdu dünyâya elâ gözlerini;
Koptu evden acı bir vâveyla,
Odalar inledi: “Leylâ! Leylâ!”
Geldi köy kızları, el bağladılar…
Diz çöküp ağladılar, ağladılar!
Yumdu dünyâya elâ gözlerini;
Koptu evden acı bir vâveyla,
Odalar inledi: “Leylâ! Leylâ!”
Geldi köy kızları, el bağladılar…
Diz çöküp ağladılar, ağladılar!
Nice günler bu şeâmetli ölüm,
Oldu çok kimseye bir gizli düğüm;
Nice günler bakarak dalgalara,
Dediler: “Uğradı Leylâ nazara!
Oldu çok kimseye bir gizli düğüm;
Nice günler bakarak dalgalara,
Dediler: “Uğradı Leylâ nazara!
MEHLIKA SULTAN YAHYA KEMAL BEYATLI
Mehlika Sultan'a âşık yedi genç
Gece şehrin kapısından çıktı:
Mehlika Sultan'a âşık yedi genç
Kara sevdalı birer âşıktı.
Bir hayâlet gibi dünya güzeli
Girdiğinden beri rü'yâlarına;
Hepsi meshûr, o muammâ güzeli
Gittiler görmeye Kaf dağlarına.
Hepsi, sırtında aba, günlerce
Gittiler içleri hicranla dolu;
Her günün ufkunu sardıkça gece
Dediler: ''Belki bu son akşamdır''
Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Daimâ yollar uzar, kalp üzülür:
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde ölür.
Mehlika'nın kara sevdalıları
Vardılar çıkrığı yok bir kuyuya,
Mehlika'nın kara sevdalıları
Baktılar korkulu gözlerle suya.
Gördüler: ''Aynada bir gizli cihân..
Ufku çepçevre ölüm servileri.....''
Sandılar doğdu içinden bir ân
O, uzun gözlü, uzun saçlı peri.
Bu hâzin yolcuların en küçüğü
Bir zaman baktı o viran kuyuya.
Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü
Parmağından sıyırıp attı suya.
Su çekilmiş gibi rü'yâ oldu!..
Erdiler yolculuğun son demine;
Bir hayâl âlemi peydâ oldu
Göçtüler hep o hayâl âlemine.
Mehlika Sultan'a âşık yedi genç
Seneler geçti, henüz gelmediler;
Mehlika Sultan'a âşık yedi genç
Oradan gelmeyecekmiş dediler!..
YAHYA KEMAL BEYATLI
MEHMED ALI´YE MEHMED AKIF ERSOY
Bir nüsha-i kübrâ idin, oğlum, elimizde:
Sen benden okurdun seni, ben senden okurdum.
Yüksekliğin idrâkimi yorgun bırakınca,
Kalbimle yetişsem diye, şâirliğe vurdum.
Şi´rin başı hilkatteki âheng-i ezelmiş...
Lâkin, ben o âhengi ne duydum, ne duyurdum!
Yıktım koca bir ömrü de, başkuş gibi, geçtim,
Kırk beş yılın eyyâm-ı harâbında oturdum.
Sen, başka ufuklar bularak, yükseledurdun;
Ben, kendi harâbemde kalıp, çırpınadurdum!
Mağmûm iki üç nevha işittiyse işitti;
Bir hoşça sadâ duymadı benden hele yurdum.
Sen benden okurdun seni, ben senden okurdum.
Yüksekliğin idrâkimi yorgun bırakınca,
Kalbimle yetişsem diye, şâirliğe vurdum.
Şi´rin başı hilkatteki âheng-i ezelmiş...
Lâkin, ben o âhengi ne duydum, ne duyurdum!
Yıktım koca bir ömrü de, başkuş gibi, geçtim,
Kırk beş yılın eyyâm-ı harâbında oturdum.
Sen, başka ufuklar bularak, yükseledurdun;
Ben, kendi harâbemde kalıp, çırpınadurdum!
Mağmûm iki üç nevha işittiyse işitti;
Bir hoşça sadâ duymadı benden hele yurdum.
17 Şubat 2012 Cuma
BEGENDIGIM GÜZEL SÖZLERDEN
Akıllı bir yalnızlık aptal bir ilişkiden daha iyidir...ya kralın yanında kraliçe olursun..ya da soytarının yanında maskara !!!
BEGENDIGIM GÜZEL SÖZLERDEN
Sevgili dediğin güzelliğiyle seni kendine aşık eden değil, Sana kendin olabilme şansını verendir...
Can DÜNDAR
Can DÜNDAR
SEVDIGIM SIIRLER
Bir insana ya benimle olur musun denir, ya da benimle ölür müsün.. İki noktacık değiştirir anlamı, ya sessiz harflerle sessizce gidersin, ya da sesli harflerle ölüm kelimesini bile süslersin.
SEVDIGIM SIIRLER
derki ; Öyle yürekten gözlerime bakma ey yâr!... Gözlerimin sende kalma ihtimali var. Gözlerim eğer sende kalırsa yâr, yüreğimin seni sevme ihtimali var. Yaklaşma bu kadar yürek tenime ey yâr!... Tenimin yanıp kül olma ihtimali var. Alıştırma varlığına bu kadar. Yokluğunun yokluğum olma ihtimali var...
16 Şubat 2012 Perşembe
15 Şubat 2012 Çarşamba
SEVDIGIM RUHGEZGINI
sevdigim ölüm geliyormus diyorlaryoldaymis yaklasiyormus
yas almis basini gidiyormus
sevdigim korkuyorsan
kara topraktan
namert olayim
sevdigim ölmeyi bayilmak mi sandin diyorlar
düstü mü topraga bas kalkmazmis
ardindan senle gelen bulunmazmis
sevdigim zormus onlara göre
güldüm gafilliklerine
topragin üstünde de
altinda da karanlik soguk bak bana
hadi bir tenime dokun
kalbimdeki mor izlerine bir sokulsana
yasayan ölür bilmiyorlar
gömülmüse cenaze kilinmaz
nafile yoruluyorlar.
RUH GEZGINI 07/03/2011
Bu siiri bir blog gezintilerim sirasinda www.ruhgezginim.blogspot.com adresinde okudum.Cok begendigim icin kendisinden izin alarak bende bloguma ilave edip sizlerle paylasiyorum.
14 Şubat 2012 Salı
13 Şubat 2012 Pazartesi
BEYAZ ANEMON
LAT: ANEMONE NEMOROSA
Kazayagigilerdendir. Bazen kenarlari kirmiziya calar cicekleri vardir. 6-8 cicek yapraklarindan olusur. Bir Anemonda pek cok cicek actigi görülür. Cam ormanlarinda, caliliklarda,daglardaki düzlüklerde görülür. Cok yaygin görülen bir cicektir. Cok polen icerdiginden degisik böceklerce
cok sik ziyaret edilir.
Kazayagigilerdendir. Bazen kenarlari kirmiziya calar cicekleri vardir. 6-8 cicek yapraklarindan olusur. Bir Anemonda pek cok cicek actigi görülür. Cam ormanlarinda, caliliklarda,daglardaki düzlüklerde görülür. Cok yaygin görülen bir cicektir. Cok polen icerdiginden degisik böceklerce
cok sik ziyaret edilir.
KARA TAVUK AMSEL
LAT: TURDUS MERULA
Erkegi bilindigi üzre siyah renktedir. Gagasi ve göz kenarlari portakal sarisidir. Disisi koyu kahve olup; biraz acikrenkte gögüs kismi ve boyunu biraz lekelidir
.Kara tavuklara ormanlarda , parklarda vebahcelerde sikca rastlanir. Durmadan yerde ziplayarak yiyecek aradiklari gözlenir. Solucanlar, böcekler ve kücük meyveler beslendikleri seylerdir. Sabah ve aksamlari yüksek sesle öterler. Kislari burada gecirdikleri halde bazilari güney ve bati Avrupaya hatta kuzey Afrika´ya göc ederler. Yuvalarini caliliklarda ve binalarda yaparlar. 4-7 yumurtalari olur. kulucka ve yuva zamani 14 gündür.
Not: Iki sene önce bir kara tavuk balkonumdaki en güzel menekse saksisini kendisine yuva secmisti. Yuvasini öyle bir topraga islemiski onlar gittikten sonra yuvayi saksidan cikarmam mümkün olmadi. Anne kus bir dakika bile 14 gün boyunca yerinden kimildamadi. Baba kus ise yiyecek getirmekten helak oldu zavalli. Eger yiyecek arayisinda degilse nöbet tutuyordu balkonun öbür ucunda ayrilmadan. O yüzden evde onlar gidene kadar hapis kaldik disari cikamadan camasir asamadan. Camasirlari icerde kurutup öyle idare ettik. Insan gözüyle görünce o zaman diyor ki kim demis onlar düsünemiyor diye bizden farklari yok ki.
YESIL ISPINOZ KAMERIYE BÜYÜK ISKETE KUSU
LAT: CARDULEIS CHLORIS
Erkegi zeytin yesili rengindedir. Kuyruk kismi sarimtrak yesildir. Kanat ve kuyruk tarafinda sari renkteki tüyleri göz alicidir. Disisi daha mat renkte olup griye calan yesildir.Acik renkli gagasi cok güclüdür. Bahcelerde ,parklarda, orman etrafinda görüldügü gibi taninmis sehir kuslarindan da sayilir. Yesil ispinoz kuslari kislari etrafa birakilan yem evlerinin daimi misafirlerindendir. Kanaryaya benzer bir sesi vardir. yiyeyecek olarak degisik tohumlari yer. Üreme zamanlarinda ise böcek yer. Caliliklarda iyice saklanmis yuvasinda disisi 12-15 gün boyunca 4-6 yumurta icin kuluckadadir. Yavrular yumurtadan ciktiktan sonra 14-17 gün boyunca yuvada beslenirler ta ki yuvayi terkedene kadar.
KUS YUVASI
SARI YELVE
LAT: EMBREZIA CITRINELLA
Bas ve kuyruk tarafi limon sarisidir. Sirti kahve rengi cizgili olup bögrüne kadar iner. Kara kuyrugu ucarken beyaz kenarlari yüzünden iyice farkedilir. Disisi daha az sari renktedir. Sari yelve tarlalarin caliliklarinda görülen tipik kuslardandir. Üreme zamanlarinda kendi bölgesine sadiktir. Ama kislari karisik kus sürülerine katilir. Tohumlardan ve böceklerle beslenirler. Cok güzel ötücü kuslardandir. Yuvalarini yere yakin yerlerde caliliklar arasina yapar ama orman kenarlarinda da görülür. 3-5 yumurtasi olur. Yuva kurus ve kulucka zamani 2 haftadir.
KARGA
LAT: CORVUS CORONE CORONE
Genel olarak leskargasinin ( Corvus corone ) bir türüdür. Güclü ve tüylü gagalidir. Tarlalarda, orman etrafinda, park ve sehirlerde görülür. Üreme zamanlarinda cift olarak ve baska zamanlarda da toplu halde görülürler. Herseyi yerler oyüzden tarlalar, yol kenarlari ve cöplükler en cok görüldükleri yerlerdir. Ötüsleri alcak ama degisik sekillerdedir. Genellikle baska hayvanlarin seslerini taklit ederler.Tek olarak kuluckaya yatar. Yuvayi disi kus eski agaclarin tepelerine yapar. Genellikle 4-6 yumurta icin 18-20 gün kuluckaya yatar. Bu yavrular 4-5 hafta icinde de yuvayi terkederler.
DEVE TABANI, ASLANPENCESI, FARFARA OTU
LAT: TUSSILAGO FARFARA, ASTERACEAE
Küme halinde acan ciceklerdendir. 2300m. ye kadar olan nemli tarlalarda ve süprüntülerin oldugu yol kenarlarinda cokca görülür. Cicekleri ilkbaharda kocaman yapraklarin arasindan küme halinde acar. Cok eski zamanlardan beri hastaliklara iyi geldigi tespit edilmistir. Özellikle cilt iltihaplanmalarinda, öksürük ve bronsit tedavisinde kullanilir.
KAMERAMA TAKILAN KUSLAR
KAMERAMA TAKILAN KUSLAR
ORKESTRA KUSLARI ( ISPINOZ KUSLARI )
Orkestra kuslari ( Adlarini ben taktim )ISPINOZ KUSLARI
YURDUMUZDA YETISEN TEDAVI MAKSATLI KULLANILAN YABANI BITKILER
YURDUMUZDA YETISEN TEDAVI MAKSATLI KULLANILAN YABANI BITKILER
Örs kulagi
Cadir usagi; Nisadir
Ananas
Frenk cicegi
Köpek ayasi; it sinegi; beyaz farasyon
Manisa lalesi; Anemon; Gelincik ; numan cicegi; Girit sakayiki
Kokulu frenk maydanozu
Elma agaci
Kirmizi musmula agaci
Yaban ayvasi
Portakal agaci
Arkegon; uzv -u te´nis
Ok cicegi
Kulkas; Yilanyastigi; Dana ayagi
Sican otu; Zirnik
Enginar
Seytan boku; Seytan tersi
Katran yoncasi
Kalkan agaci; Konak hurma agaci
Yidiz Cicegi; Pat cicegi
Tüy yosunu
Yesil odun
Yaban mürveri
Patlican
Börülce
Dag kerevizi; Pire otu
Acalya; Agi agaci
Alic; Kus alici
Su karanfil otu; Meryem otu
Zehirli yonca
Kedi otu; Girit sümbülü
Balsamiye
Sakiz agaci; Secer - i belsem
Pelesenk kavagi
Hid kamisi; Hezaren
Sabir kinnabi
Rafya
Kokulu tahta mahun agaci
Ayi pencesi;Ayi yoncasi
Ayi sarmisagi
Ayi kulagi
Ayi üzümü; Hoca yemisi
Kurd ayagi; Kurt pencesi; Kibrit - i nebati
Mavi sakalli
Safun; Idris otu; Mekkeayrigi
Hüsn - ü yusuf
Güvercin otu
Ayi rezenesi
Bazit
Feslegen( Reyhan)
Melez yonca
Büyük küfur agaci
Amerika Kara agaci
Yer elmasi
Koca yemisi
Agac likeni
Süpürge agaci
Pamuk agaci
Begonya
Birincasif; Miskotu; Koyun otu; Ayvadana otu
Yavsan otu; Karadeniz pelini
Büyük karakafes otu; Merkep kulagi
Güzel avrat otu; belladona
Amarilis; Sari nergis; nergis zambagi
Peygamber dikeni; mübarek dikeni; Sevket otu
Ban agaci; Misir sögüdü; Sorgun agaci
Aselbent; kara günlük agaci
Kadin tuzlugu; Coban tuzlugu; Amberbaris; Sari cali
Bey armudu
Yesil akca agac
Dag havucu; Yaban kerevizi
Cigdem; Mahmur cicegi
Dag kara agaci
Arnika
Kara kurbaga otu
Mavi pire otu
Süpürge otu; Funda
Katir cicegi; Katir tirnagi
Süpürge darisi
Rodos odun agaci
Pancar
Tambul; Betel agaci; Hint asmasi
Yer Feslegeni
Bulo; Hus agaci; Kayin Agaci
Armut kabagi
Misk gülü
Misk dikeni
Turunc
Aci kuzu mantari
Yaban asmasi; Yabani yasemin; Sofur
Yalanci sinameki
Cayir mantari; Kuzu göbegi; Sapkali mantar
Kuduz otu; Dis otu; Seytrac
Küskün otu; Küstüm otu
Karnabahar
Kizil kayin agaci
Kan otu
Kurt pencesi; Yedi parmak
Yabani iskorcina
Sakiz otu; Sincan dikeni; üzmelik; Zamk agaci
Keci boynuzu
Yelli mantar
Ciris otu
Kekik
Büyük sogan
Sigirdili; Hodan; Zembil cicegi;Balik otu
Nardin
Konak darisi
Ibrahim dikeni; Deve elmasi
Esmer su yosunu
Altinkökü
Kara lahana
Ekmek agaci
Su teresi
Melek otu
Yaban kabagi
Kayin agaci; Ak gürgen; Kara gürgen
Kara Bugday
Yer fasulyesi
Alcak fidanli gül
Manisa lalesi
Dügün cicegi
Akaju cevizi
Aci marul
Cin keneviri
Kina kina agaci
Cöp cini
Kasimpati; altincik
Cola agaci
Bagbogan; Küsküt otu
Dalya cicegi
Sam erigi; Mürdüm erigi
Mür gülü; Sarigül
Gök nisani
Amber cicegi
Yavsan agaci
Kapsik meyva; Semer- i fakir
Kuzu gevregi
Mavi peygamber cicegi
Sican kuyrugu
Mesecik; Yer cami; Kurtluca
Fare kulagi; Sülük otu
Dügün cicegi
Pelin otu
Sican kulagi; Bes parmak otu
Büyük papatya
Deve dikeni
Inek sabun otu; Arap baklasi
Sican kuyrugu
Yapiskan otu; Kücük inci cicegi
Acirga; Yabani turp
Saray cicegi
At kuyrugu; Kirk kilit otu
Yabani hardal
Esek kulagi
Eriste
Cit sarmasigi, Kahkaha cicegi; Uleyk; Kücük boru cicegi
Kalembek; Yalanci öd agaci; Kartal agaci
Avci otu
Maymun ekmegi agaci; Baobap agaci
Ciris otu
Akca agac; Kirmizi isfendan agaci
Ayi pencesi; Dikensiz kenger otu
Akasya; Salkim; Ipek gülü; Gül-i ibrisim
YURDUMUZDA YETISEN TEDAVI MAKSATLI KULLANILAN YABANI BITKILER
YURDUMUZDA YETISEN TEDAVI MAKSATLI KULLANILAN YABANI BITKILER
Andiz otu
Halep darisi
Bagdat( Halep) cibani
Halep sedef otu
Su yosunu
El haci
Riclülvezziyye
Kina agaci
Geyik sarmasigi; yabani sarmisak
Sari sabir; öd agaci; Süreyya
Kartal agaci; Kalembek
Dag pire otu
Gümüs sepet otu
Arnika kökü
Ak hashas
Aga agaci
Dag mazaryon agaci
Gümüs aslan pencesi
Kesiskalpagi
Tavsan kulagi; Siklamen; Buhur-u meryem; Domuz ekmegi; Macar salgami
Unutma beni; Kusgözü
Adam kökü; Kankurutan; Abdüsselam otu;Hacilar otu
Horoz ibigi; Solmaz cicek; Yabani pazi; Kadife cicegi
Nergis zambagi; Güzel hatun cicegi
Sari amber cicegi
FELEK TUGRUL ERBAGI SIIRLERINDEN
Muhtemelen sevgili dayicigimin cok erken kaybettigi yengemin ardindan yazdigi ve kitabinin ilk sahifesinde yer alan siiri.Genc kizken hemen her yazdigi siiri benimle paylasirdi yani ilk duyanlardan olmusumdur. Hep yaninda kagit kalemle dolasir her an aklina gelen güzel cümle ve kelimeyi not ederdi.Sadece dayim oldugu icin degil cok kültürlü gercekten muhterem bir sahsiyetti.
FELEK
Kör ol felek! Göz degirdin düstü gözüm önüme,
Yabgulayin düz ucardim, bir ak turnam var idi.
Dost el saya, el sirt döne, merdivenden ineme,
Issigini bek alladin, tümü göynüm eridi.
Ac ölesin kötü felek, düsman oldun ki bana,
Acimasiz degnek ye sen, günü akan yarana,
Can paremi cektin aldin pisman oldun, ki bana:
Havada tüy, suda yaprak, tek basari yar idi.
Ela gözü mey süzere ben doyubum icerdim,
Yüceleri ikiz astim derken elden ucurdum,
Iki kücük kuzu ile zorlu günler gecirdim,
Dalim dökük, gövdem külce, etraf buzlu kar idi.
Ebkem idi, söz erdi, ne yastan, ne kurudan,
Tat alirdi seker ondan, güzel idi huriden,
Kara felek! San Han oldun, gazel estin korudan,
Bilsin alem, ebed öyle, nasil basta bir idi.
Bu dünyanin vari ne ki, ola sanki hici ne,
Gamli gönül dal sen deli bir denizin icine,
Us, düsmani yaren ede, yar ile hos gecine,
Kovuk saray, yazilar köy, daglar sana sar idi.
Silkelenip ihvan ile dört yanina gülmeli,
Bundan kelli deli dumrul sesin pesten gelmeli
Gören hemen her an süren sadik dostun olmali,
Denilmesin hep nem deyi dem döküttü zar idi.
FELEK
Kör ol felek! Göz degirdin düstü gözüm önüme,
Yabgulayin düz ucardim, bir ak turnam var idi.
Dost el saya, el sirt döne, merdivenden ineme,
Issigini bek alladin, tümü göynüm eridi.
Ac ölesin kötü felek, düsman oldun ki bana,
Acimasiz degnek ye sen, günü akan yarana,
Can paremi cektin aldin pisman oldun, ki bana:
Havada tüy, suda yaprak, tek basari yar idi.
Ela gözü mey süzere ben doyubum icerdim,
Yüceleri ikiz astim derken elden ucurdum,
Iki kücük kuzu ile zorlu günler gecirdim,
Dalim dökük, gövdem külce, etraf buzlu kar idi.
Ebkem idi, söz erdi, ne yastan, ne kurudan,
Tat alirdi seker ondan, güzel idi huriden,
Kara felek! San Han oldun, gazel estin korudan,
Bilsin alem, ebed öyle, nasil basta bir idi.
Bu dünyanin vari ne ki, ola sanki hici ne,
Gamli gönül dal sen deli bir denizin icine,
Us, düsmani yaren ede, yar ile hos gecine,
Kovuk saray, yazilar köy, daglar sana sar idi.
Silkelenip ihvan ile dört yanina gülmeli,
Bundan kelli deli dumrul sesin pesten gelmeli
Gören hemen her an süren sadik dostun olmali,
Denilmesin hep nem deyi dem döküttü zar idi.
Anadolu´da Bugünkü Söylenise Göre Oguz Boylarinin Adlari
BOZ- OKLAR ÜC-OKLAR
Kayi Bayindir
Bayat Pecenek ( Becenek )
Kara - Evli Cavundur
Yazir Cepni
Döger Salur
Dodurga Eymir
Avsar Alayuntlu
Kizik Yüregir
Beg- Dili Igdir
Karkin Bügdüz
Kinik
Kayi Bayindir
Bayat Pecenek ( Becenek )
Kara - Evli Cavundur
Yazir Cepni
Döger Salur
Dodurga Eymir
Avsar Alayuntlu
Kizik Yüregir
Beg- Dili Igdir
Karkin Bügdüz
Kinik
OGUZLAR HAKKINDA
Prof. Dr.Faruk Sümer, Oğuzlar , sayfa 163-169
Oğuzlar kavmî ve siyasî bir teşekkül için el (il) kelimesini kullanmakta idiler: Oğuz eli, Ak-Koyunlu eli, Dulkadırlı eli. Onların diğer Türk kavimlerinin söyledikleri aynı anlamdaki budun sözünü unuttukları anlaşılıyor. Bu kelimenin Moğolca karşılığı olan ulus sözü de İlhanlılardın tesiri ile, ancak Doğu-Anadolu’da Türkmenlerce, el kelimesi ile birlikte, kullanılmıştır: Kara-Koyunlu ulusu, Boz-Ulus, Kara-Ulus. Şimdi biz el yerine umumiyetle Arapça’dan aldığımız kavim (kavm) kelimesini kullanmaktayız. Görüldüğü gibi, Oğuz-eli’nin başında Yabgu unvanlı hükümdarlar vardı. XII. yüzyıldan sonra bu kelime, bu anlamda, kullanamayarak unutulup gitmiştir. Türkmen ellerinin başında bulunan hükümdarların ise Türkçe yalnız beğ unvanını taşıdıkları görülür. El’in zamanla ülke anlamına gelmiş olduğu malûmdur. Yurd elin, boyun, obanın ve ailenin oturduğu yerdir.
Oğuz eli’ni meydana getiren teşekküllerden her birine boy denir ki, Kâşgarlı bu sözün oğuzca olduğunu bildiriyor. Orhun âbidelerinde geçen “bod” sözü, söylendiği gibi, belki bu kelimenin en eski şeklidir. Boy, Türkiye’de bu anlamda gerek resmî dilde, gerek halk arasında son zamanlara kadar kullanılmıştır.
Türkiye’de boyların başında bulunanlara da boy beği deniliyordu. Kavim gibi Arapça’dan alarak resmi dilde kullandığımız kabîle kelimesi Türkçe’de hususiyetle boy manâsını ifade eder. Boyları irsen idare eden reisler de beğ unvanını taşırlar. Oğuz ve Türkmen soylularını bu beğler meydana getirirler. Yabgular ve sultanlar da beğler arasından çıkmıştır.
Boylar da obalara ayrılmaktadır. Kâşgarlı, oba kelimesinin de oğuzca olduğunu söylüyor. Obalardan sonra her halde aileler geliyordu ki, Oğuzlar’ın bunu hangi kelime ile ifade ettikleri bilinemiyor. Böylece aileden (soy?) obalar, obalardan boylar ve boylardan da Oğuz eli meydana gelmiştir. Oğuz eli’nde asıl oymak birliği boy’dur. Oymak kitabımızda, boylar (kabîle), obalar (cemâat) ve onların kollarını ifade etmek üzere, umumî bir mânâda kullanılmıştır. Bunu evvelce aşîret kelimesi ile ifade ediyorduk. Aşîret şimdi Güney-Anadolu’da, teklik hem çokluk olarak, yörük anlamında kullanılıyor. Mesela “iki aşiret geldi demek yörüklerden iki kişi geldi” demektir.
Oğuz boylarının Arap ve diğer bazı kavimlerde olduğu gibi, münferiden bir hayat geçirdikleri veya tek başına siyasî bir harekette bulundukları nadir olarak görülür. Onlar daima el halinde (yani üç-dört oymak bir arada) yaşamayı severler ki, bu husus siyasî başarılarında mühim bir âmil olmuştur.
Görüldüğü gibi, X. yüzyılın başlarından itibaren Oğuz eli’nden kümeler halinde ayrılmalar başlamıştır. Bu kümelerden ilki Hazar Denizi kıyısındaki yarım adaya giderek yurd tutmuş ve buraya Mangışlak adını vermişti. İkinci bir küme ise Selçukluların idaresinde Yakın-Doğu ülkelerine geldi, Üçüncü bir küme de yine XI. yüzyılda Kara-Deniz’in kuzeyinden Balkanlara indi. Diğer taraftan Oğuzlardan kalabalık bir nüfus da Seyhun’un orta yatağındaki şehirlerde yerleşmişti. Göçebe Oğuzlar’ın bu şehirli eldaşlarına, küçümseyerek, yatuk yani tenbel adını verdiklerini biliyoruz. Fakat bütün bunlara rağmen Oğuz eli eski yurdunun bir kısmında el teşkilatını muhafaza ederek yaşıyordu. Boz-Ok ve Üç-Ok adları ile iki kola ayrılan Sultan Sancar’ın galibi Oğuz kümesi önemli bir kol olmakla beraber son teşkilatlı küme veya ana kol değildir.
Boz-Ok ve Üç-Ok ikili teşkilatını en son taşıyan Oğuz-Türkmen kümesi, Moğol baskısı yüzünden XIII. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’dan Suriye’ye göçeden kalabalık topluluktur. Bu topluluğun tarihinden de daha önce söz edilmişti.
Oğuz boylarının tarihlerine gelince, bunların tarihlerinin seyri de, tıpkı Oğuz eli’ninki gibi olmuştur. Yani herhangi bir siyasi harekete boylara mensup bütün obaların katıldıkları görülmez. Mesela XII. yüzyılda İran’ın Fars eyaletinde siyasî iktidarı ellerine geçiren Salgurlar bu boyun ancak bir obası veya kolu idi. Ak-koyunlu ailesinin buyruğunda da Bayındır boyunun bir obası (Ak-Koyunlu) bulunuyordu. Hatta Selçuklu fethine, bu ailenin mensup bulunduğu Kınık boyunun bütün obaları katılmamıştır. Anadolu’da Oğuz boylarına ait yer adlarının ve teşekküllerin muhtelif yerlerde görünmesi aynı sebeble ilgilidir. Yani Oğuz boylarından pek çoğunun obaları ve kolları bu ülkeye farklı zamanlarda gelmişler ve bu gelenlerden de siyasî ve iktisadî sebebler ile yeni ayrılmalar olmuştur, ileride Oğuz boyları ayrı ayrı incelendiği zaman bu husus daha iyi anlaşılacaktır.
Dikkate değer bir husustur ki, XVI. yüzyılda Osmanlı ailesinin yurdu olan Sultan-Önü sancağındaki Karaca-Şehir kazasına bağlı bir köy, Tokuz-Oğuz adını taşımakta idi. Bu köyün ne gibi bir sebeble bu adı aldığı bilinemiyor.
Seyhun Oğuzları XI. yüzyılda 24 boydan müteşekkil bulunuyorlardı. Bize bunu bildiren Kâşgarlı Mahmud, aynı zamanda bu boylardan 22 sine ait bir liste de vermiştir. Mamafih Selçuklu fethinden bahseden bir Ermeni müverrihi de fâtih kavmin 24 boydan meydana geldiğini kaydetmiştir. Oğuz boylarına ait tam liste XIV. yüzyıl’ın başlarında Reşideddin tarafından verilmiştir. Bu listelerin ehemmiyeti şuradadır ki, bunlar olmasa idi Oğuz boylarına ait tam bir liste yapmak bizler için pek müşkül ve hattâ belki de imkânsız olacaktı. Kâşgarlı’nın listesinden yalnız Memlûk devri müverrihlerinden Aynî faydalanmıştır. Diğer eserlerde gö¬rülen listeler (Hamdullah-i Müstevfî, Yazıcı-Oğlu, Neşri, Ebû’l-Gazi ve diğerleri) doğrudan doğruya veya vasıtalı olarak Reşid ed-din’inkinden gelmektedir.
Kâşgarlı Mahmud Halac adını taşıyarak bazı hususlarda diğerlerinden ayrıldıkları için Oğuzlar’dan sayılmadığını söylediği iki boyu listesine almadığı gibi, bunların adlarını da vermemiştir. Diğer taraftan Kâşgarlı’nın, “sayısı az ve damgaları belli değil” dediği Çarukluğ boyunun adına da Reşid ed-din’in listesinde rastgelinemiyor. Orada Kaşgarlı’da bulunmayan şu adlar vardır: Yaparlı, Kızık, Karkın. Bunlardan Kızık ve Karkın’dan birini Kâşgarlı’nın listesine almadığı iki boydan biri olarak kabul etmek zarurîdir. Diğerinin de yine bunlardan biri olduğuna ihtimal vermek mantıkîdir. Çünkü, her iki boy yani Kızık ve Karkın aynı dalda, Yıldız-Han’ın oğulları arasında gösterilmiştir. Halbuki Yaparlı boyu başka bir dalda, Ay-Han’ın oğulları arasında bulunmaktadır. Yaparlı, yine orada adının ne manaya geldiği yazılmayan biricik boyudur. Diğer taraftan hiç bir yerde ne Çaruklu’ya ne de Yapırlu’ya ait tarihî bir kayda, bir yer adına veya bir teşekküle rastgelinebilmiştir. Kısaca Reşided-din’deki Yapırlu’nın Kâşgarlı’daki Çarukluğ’un yerini tuttuğunu ve yine aynı müellifin listesine almadığı” iki boyun da Kızık ve Karkın olduğunu kuvvetle tahmin ediyoruz. Reşided-diri’m listesinin bu iki boy bakımından da, vakıalara uygun olduğu görülüyor. Çünkü, her iki boya ait yer adlarına ve teşekküllere Türkiye’de rastgelinmiştir. Kâşgarlı’nın listesinin boyların o zaman¬daki siyasî şöhretlerine göre sıralandığı anlaşılıyor. Meselâ Selçuklu hanedanının mensub olduğu Kınık boyu orada en başta yer almıştır. Halbuki bu boy Reşîded-din’in listesinde en sonda bulunmaktadır. Reşided-din’in listesinin, Oğuz boylarının eski siyasî ve içtimaî mevkilerine göre tanzim edildiği görülüyor. Burada 24 boy her biri eşit sayıda olmak üzere Oğuz Han’ın altı oğlundan türetilmiştir. Diğer taraftan Kâşgarlı’nınkinde olduğu gibi, burada da boylardan her birinin kendine mahsus damgaları olduğu halde, her dört boyun ortak bir ongunu da vardır.
Reşided-din’de 24 boy iki kola ayrılmıştır. Bunlardan biri Boz-Ok, öbürü de Üç-Ok adlarını taşıyor. Ne bu ikili tasnif ne de onların isimleri Kâsgarlı’da vardır. Ancak bunun da tarihî bir vakıa olduğunu biliyoruz. Sancar’ı yenen Oğuzlar, bu adlar ile iki kola ayrıldıkları gibi, XIV. yüzyılda Kuzey-Suriye’deki Türkmenler de yine bu adlar ile iki kola ayrılmışlardı. Bu Türkmenlerden Boz-Ok koluna mensup olanlar Yozgat bölgesinde yurd tuttuklarından Bu bölge Cumhuriyet devrine kadar bu adla anılmıştır. Ayrıca XVI.yüzyılda Konya’nın Kuzeyinde, İstanbul-Haleb ana yolu üzerinde de Boz-Ok adlı büyük bir köy vardı. Bugün de Urfa’nm Birecik kazasında Boz-Ok adlı bir köy bulunmaktadır.
Reşid ed-din’de Boz-Ok kelimesi parçalamak şeklinde manâlandırılmıştır ki, kelimenin “boz” fiilinden getirildiği görülüyor. Üç-Ok da üç adet ok seklinde izah edilmiştir. Fakat bu izah şekillerini kabul etmeye imkan yoktur. Ok’un On-Ok’ta olduğu gibi, eski zamanlarda boy anlamına geldiğini biliyoruz. Bu isimlerdeki ok kelimesinin de boy manâsında olduğu muhakkaktır. Buna göre Üç-Ok üç boy demektir.
Boz-Ok’a gelince, buradaki boz kelimesinin de, bir rakamın yerini aldığı akla geliyor. Yine Reşided-din’deki sözlere göre, Oğuz-eli’nde hâkim kolu Boz-Oklar teşkil etmiştir. Bu sebeble Boz-Oklar’ın alâmeti yay ve tâbi kol oldukları için de Üç Oklarınki ok’tur. Tuğrul Beg 1038 yılında Nişabur’a girerken kolunda gerilmiş bir yay ve belinde de üç-ok bulunuyordu. Bunlar her halde, kendisini Boz-Ok ve Üç-Ok’un, yani bütün Oğuz-eli’nin hükümdarı saydığının bir ifadesidir. Yüreğir boyunun damgasının da bir yay ve üç ok -pek muhtemel olarak- şeklinde olduğu görülüyor. Daha önce de söylendiği gibi, bir yay ve üç ok, pek muhtemel olarak Oğuz yabgularının hükümdarlık alâmeti idi.
Eski Türk ellerinde ve ordularında ikili düzenin değişmez bir kaide olduğu bilinir. Oğuz elinde ve ordusunda da, görüldüğü gibi, bu kaide hâkimdi. Böylece el ve ordu ikiye bölünmekte, bunlara kol denilmektedir. Kollar da birbirinden sağ ve sol sıfatları ile ayrılıyor. Osmanlı İmparatorluğunda da sağ kol, sol kol adları verilen bu ikili düzen hem askerî, hem de mülkî teşkilâtta esaslı bir kaide olarak uygulanmıştı. Türkler’de sağ kol, Moğolların aksine olarak, daha şerefli sayılıyordu. Boz-Oklar da hâkim kolu teşkil etmeleri itibari ile onlar sağ kol sayılmışlardır. Bu gelenek, bu kollar var oldukça devam edip gelmiştir. Boz-Okların hâkim kol sayılması, İslâmiyetten önce siyasî üstünlüğün uzun bir zaman bu kolun elinde kalması, yabguların daha çok bu kolun boylarına mensup olmalarından ileri geliyor. denildiğine göre, Oğuz yabguları başlıca şu boylardan çıkmıştır: Kayı, Yazır, Avşar, Beğ-Dili ve Eymür. Bunlardan yalnız Eymür boyu Üç-Oklar’dan idi. Dede-Korkut destanlarında ise siyasî üstünlüğün Üç-Oklar’da olduğu görülür. İslâm ülkelerinde de Üç-Oklar büyük bir varlık göstermişlerdir: Selçuklu hanedanı (Kınık), Salgurlular (Salur), Berçem oğulları (Yıva), Ak-Koyunlular (Bayındır), Ramazan-oğulları (Yüregir) ve Kadı Burhaneddin (Salur) bu koldan idiler. Şimdiki bilgilerimize göre, Boz-Oklar’dan da Artuk-oğulları’nın (Döğer), Şumla-oğulları’nın Avşar) ve Nâdir Şah’ın Avşar hanedanından çıkmış olduğu gö¬rülüyor.
Kâşgarlı ve Reşided-din’de bulunan listelerdeki Oğuz boyları zamanlarındaki söyleniş şekillerine göre yazılmıştır. Fahreddin Mübarek Şah’ın listesindeki Oğuz boylarının yazılış şekli Kâşgarlı’nınkinin aynıdır.
Kâşgarlı ve Reşided-din’in listelerinde boyların damgaları da gösterilmiştir. Bu keyfiyet damgalara verilen ehemmiyeti ifade eder. Kâşgarlı bu damgaların davarlara, yılkılara vurulduğunu söyler. Reşided-din’de bunlar damga kelimesi ile ifade edilmiştir. Oğuzların damgalar için hangi kelimeyi söyledikleri bilinemiyorsa da, bunun Anadolu’da kullanılan “im (en)” sözü olduğundan şüphe edilemez. Bazı Türk hanedanlarının, boylarının damgalarını, aile alâmeti olarak kullandıklarını biliyoruz. Salğurluların paralarında Salur damgası görüldüğü gibi, Ak-Koyunlu paralarında Bayındır ve Osmanlı hükümdarı II. Murad’ın bazı sikkelerinde de Kayı damgası bulunmaktadır. Âk-Koyunlular, damgalarını yalnız paralarına değil, yaptırdıkları eserlere, resmî vesikalara, bayraklarına da koydurmuşlardır. Her nekadar II. Murad’ın haleflerinin paralarında Kayı damgası görülmüyorsa da hükümdarlara ait şahsî eşyada, toplar da dahil olmak üzere, silâhlarda bu damgaya sık sık rastgelinmektedir. Oğuz boyları damgalarının Anadolu’da hayvanlara vurulduktan başka halı, kilim motifi olarak kullanıldığını, aşı boyası ile evlerin duvarlarına resmedildiğini, kap kaçağa ve nazar değmemesi, uğur getirmesi için bazı giyim eşyasına konulduğunu ve hattâ mezar taşlarına bile çizildiğini biliyoruz. Bunlara ilâve olarak bu damgalardan bazılarının da âbideler, yapılar ve kayalar üzerinde görülmüş olduğunu söyliyelim.
Reşided-din’in listesinde damgalardan başka ongunlar da görülmektedir. Bunların hepsi eti yenmeyen avcı kuşlardır. Reşided-din, ongun (onkun) ittihaz edilen hayvan veya kuşun kutlu sayıldığını, incitilmediğini, etinin yenilmediğini bildiriyor ve ongun (onkun) kelimesinin Türkçe’de kutluluk demek olan oynuk’tan geldiğini söylüyor. Abdülkadir İnan’a göre ongun Moğolca bir kelime olup Türkçesi töz’dür. Her iki kelime de bugün Türkiye’de bilinmiyor. Görmüş olduğumuz gibi, Oğuzların tarihinde bir totem devri söz konusu değidir. Diğer
.
taraftan Oğuzların ongun kuşları olduğu hakkında başka eserlerde hiç bir bilgi yoktur. Bu sebeble Oğuz boylarının ongunları olduğuna dâir ongunlarla ilgili bilgilerin doğruluğundan’ şüphe etmek yerindedir. Ongun olarak zikredilen avcı kuşlar başlıca, şahin, kartal, tavşancıl, sunkur, uc ve çakır’dır. Bunlardan şahin farsça bir kelimedir. Kartala gelince, bu da karakuş yerinde kullanılan yeni bir kelimedir. Kara kuş Anadolu’da kullanılır. Tavşancıl kartala benzeyen, fakat ondan daha küçük, kara renkli bir kuştur. Sunkur ise tuğruldan küçük, fakat doğandan daha büyük bir kuş olarak tarif edilmektedir. Uc’a gelince, bu hususta bir bilgiye rast gelemedim. Yalnız Timur’un kumandanlarından Uç-Kara Bahadır’ın adındaki uc kelimesi her halde bizim kuşu ifade etmektedir. Bu kumandanın adına bakarak tahmin etmek mümkün olabilir ki, uc yahut uç-kara, çal-kara, bay-kara ile birlikte aynı kuşu ifade edebilir. Ve bu kuş da kartal olabilir. Çakır da doğan soyundan bir kuş olup şahinden ayrıdır.
Yine Reşided-din’in listesinden anlaşılıyor ki eski zamanlarda boyların toylarda yiye¬cekleri koyun etinin kısımları da bir kaideye bağlanmıştır. Reşid ed-din’de bu kısımlara endâm-i goşt (etin bir kısmı), Yazıcı-Oğlu’nda sünük (kemik) deniliyor. Dikkate değer ki, ongunlar gibi her dört boyun da ortak bir sünükü vardır. Böylece, Kayı, Bayat, Alkara-Evli, Kara-Evli boylarının sünükü yani koyundan yiyecekleri kısım sağ karı yağrın, yani sağ kürek kemiği kısmıdır, Yazır, Döğer, Dodurga ve Yapırlı boylarındaki sağ aşığlu, yani aşığın bulunduğu et parçası (bud), Avşar, Kızık, Beğ-Dili ve Karkınlar’ın sünükü sağ umaca, yani kalça (sağrı) kemiği kısmı, Bayındır, Peçenek, Çavundur ve Çepnilef’m sünükü sol karı yağrın, Salur, Eymür, Ala-Yuntlu, Yüreğirlerinki ucayla (sol umaca ?), iğdir, Bügdüz, Yıva ve Kınık boylarının sünükleri (sol ?) aşığludur.
Bir boyun toplantılarda ve toylarda (umumî ziyafetler) oturacağı mevki (orun) ve yiyeceği et kısmı (ülüş) yalnız Oğuz elinde değil, diğer Türk kavimlerinde de kaidelere bağlanmıştır.” Bu geleneklerin ehemmiyeti şuradadır ki bunlar bir boyun kendi eli içindeki siyasî ve içtimaî hukukunu tayin eden başlıca müesseselerdir.
Reşided-din’in listesinde boylar Oğuz Han’ın 24 torunundan türetilmiştir. Kâşgarlı da, 24 Oğuz boyunun, adlarını dip dedelerinden aldığını söyler ve bu 24 dip dedeye Zulkar-neyn’in Türkistan seferi esnasında nasıl Türkmen adının verildiğine dâir bir de hikâye anlatır. Ona göre bu boylar çok eski zamanlarda meydana gelmişlerdir. Aynı müellif bu boyların oba ve oba kolları olduğunu da yazıyor. Fakat Oğuzlardan hiç bir boyun obası kesin olarak bilinmiyor. Ancak, Kara-Koyunlu (Yıva?) ve Ak-Koyunlu (Bayındır) teşekkül¬lerinin bu obalardan olması muhtemeldir. Ayrıca Yemen’deki Resul-Oğullarının mensup olduğu Biçek? ve 1230’larda Şehrizor-Erbil arasında faaliyette bulunan Sevinç’in Koş Yalu (çift yaylu) adlı oymakların da bu obalardan oldukları düşünülebilir. XV. ve XVI. yüzyıllarda Anadolu’da yaşayan Ağça-Koyunlu, Kara-Keçili ve saire gibi oymaklar ile aynı yüzyıllarda Harizm Türkmenleri arasında görülen Teke, Er-Sarı gibi teşekküller için de aynı tahminde bulunmak mümkündür.
Osmanlı devleti teşkilâtında sağ kol, sol kol olmak üzere ikili düzen esaslı bir kaide olarak yer aldıktan başka, 24’lü düzene ait de bazı misaller vardır. Meselâ Rum-eli eyâleti 24 sancağa ayrıldığı gibi, Diyarbekir eyâleti de sekizi yurtluk, beşi ocaklık olmak üzere 24 sancak idi. Otluk-Beli savaşında (1473) Anadolu beğlerbeğisi Dâvud Paşa’nın kumandasında 24 sancak beği vardı. Dede-Korkut destanlarındaki 24 sancak beği sözü bunlardan çıkmış olacaktır. Evliya Çelebiye göre, Kütahya sancağı 24 kadılık idi. Rum-elindeki devlet hizmetinde bulunan yörükler 24 kişiden müteşekkil takımlara aynlmıştı. 24 kişiden biri eşkinci, üçü çatal ve yirmisi de yamak sayılmıştı. 1100 (1688-1689) tarihinde Konya mütesellimi bulunan Yeğen Osman Paşa’nın dayısı Kara-Hasan Beğ’in maiyyetinde 24 bayrak sekban ve sarıca bölüğü vardı. Her bayrak bir bölüğü temsil etmekte ve her bölüğün başında bir bölük-başı bulunmakta idi. Kara-Hasan’ın azli üzerine bu 24 bayrak sekban ve sarucanın başına Yeğen Osman Paşa’nın kendi yeğeni, Ahmed Beğ geçmişti.
Osmanlı mâlî teşkilâtında da 24 sayısı ile ilgili olarak bazı misaller zikretmek mümkündür. Yörükler’den birinin koyunu 24′ten az olur veya hiç kalmaz ise onlar kara yani yoksul sayılır ve kendilerinden buna göre bir vergi alınırdı. Bundan başka Yeniçeri ocağı zabitlerinden yaya-başıların gündeliklerinin 24 akçe olduğunu biliyoruz. Oymaklar arasındaki bazı toplulukların, Oğuz boyları gibi, 24 bölük halinde teşkilâtlandıkları görülmektedir. Meselâ Merv bölgesinde yaşayan Teke adlı meşhur Türkmen oymağı, seyyahların sözlerine göre, 24 obaya ayrılmakta idi. Safevî devrinde Kara-Bağ’da yaşayan ve 24 obadan meydana gelen bir topluluk da, teşkilâtına uygun olarak, “iğirmi Dört” adını taşıyordu. Şeref Han bu topluluğun Kürd asıllı olduğunu söylüyor. Yine ona göre mensup bulunduğu Bitlis dağlarındaki Ruzegi adlı boy 24 obadan müteşekkil olup, bunlardan 12 oba Bilbasî ve 12 oba da Kovalsî adını taşıyordu ki, her ikisinde de Oğuz boy teşkilâtının âmil olduğu açıkça görülüyor.
24 rakamının ok yapımında da bir değeri olduğu görülüyor. Osmanlı okları 4 dirhemden 24 dirheme kadar olup, yayın büyüklüğü göz önüne alınarak yapılırdı. Bundan başka ok her dört derecesi boğaz, yedi derecesi göbek, altı derecesi şalvar, yedi derecesi ayak olmak üzere 24 derece itibar edilmiştir.
Müverrih Hammer 24’lü Oğuz boy teşkilâtının Mısır memlükleri’nde 24 beğ olarak devam ettiğini söylüyorsa da böyle bir keyfiyet ancak XVI. yüzyıl başlarında görülmektedir. Filhakika Kanısav ul-Gavrî devrinde mukaddem beğlerinin sayısı 24 idi. Fakat daha önceki sultanlar zamanında da mukaddem beğlerinin aynı sayıda olması şüphelidir.
Şikârî’nin Karaman-oğulları tarihi’nde 24 vezir, 24 bin er sözü sık sık geçtiği gibi, Evliya Çelebide de bu mahiyette ifadeler görülüyor. II. Murad da 1444 yılındaki Varna zaferi münasebeti ile tutsak alınan Hıristiyan beylerinden seçtiği 24 kişiyi Memlûklara göndermişti. Bütün bu zikredilen misallerin bazıları bir tesadüf ile izah edilebilir ise de, bir çoklarının 24 Oğuz boyundan gelen gelenek ve hâtıra ile ilgili olduğu şüphesizdir.
Oğuz boylarına ait bu hususları belirttikten sonra, bilhassa Türk oymakları hakkında araştırma yapacaklara kolaylık olmak üzere, Kâşgarlı’da ve Reşided-din’de geçen Oğuz boyları aşağıda ayrı listeler halinde verilmiştir. Bilindiği gibi, Yazıcı-Oğlu Ali’nin ve Ebû’l-Gâzi’nin listeleri esas itibarı Reşided-din’den gelmektedir. Ancak Yazıcıoglu ile Reşided-din’in mükemmel bir nüshasını gördüğünden ve aynı zamanda bu konuya vâkıf ve meraklı bir Türk olduğu için listesi kaynağına en yakın olanıdır. Bu bakımdan onun listesi de aynen yayınlanmıştır.
12 Şubat 2012 Pazar
BENIM AMATÖR KAMERAMDAN
Belediyemizin semtimize kazandirdigi yeni kültür merkezindeki muazzam kütüphaneden görünümleri yayinlamak istedim. Cünkü ders calismak icin gittigimde sanki önünüzde hic cam yokmus gibi metrelerce genislikte ve yüksekten herseyi seyrediyor olmak size havadaymissiniz hissi veriyor. Icerisinin dizayni öyle düsünülmüs ki klasik kütüphane görünümünden uzak daha cok bir Cafe de oturuyor hissi uyandirilmis. Ayrica okuyucu kitlesine göre katlara ayrilmis bu sekilde insanlarinda fazla görüntü yogunluguna sebep olmasi önlenmis. Cok sayida kisi bulunmasina ragmen kendinizi cok sakin bir ortamda bulabiliyorsunuz. Duvarlarda ve dekorlarda secilen renk tonlamalariyla renklerin insan psikolojisi üzerine etkisi üzerine pek kafa yoruldugunu farkedebiliyorsunuz. Bu yüzden vatandaslarina bu kadar duyarli bir yerde ikamet ediyor olmaktan büyük memnuniyet duyuyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)