7 Şubat 2012 Salı

CARIYELER VE ESIR PAZARI II

Bu yaziyi DÜSÜNMEK VE PAYLASMAK  blogundan izin alarak yayinlamaktayim; benim gibi yaziyi begenip yayinlamak isteyenler lütfen blog sahibinden izin alsin.

 

CARİYELER VE ESİR PAZARI II



Köleler hakkında en iyi ve insanca hükümleri İslâmiyet koymuştur.İslâmiyette kölelere iyi muamele yapıldığını gösteren en güzel örneği Hazreti Ömer vermiştir. Hazreti Ömer  Kudüs patriği şehri ancak halifeye teslim edeceğini söyleyince HZ.Ömer Kudüs'e nöbetleşe bindikleri tek deve ile Ebû Ubey-de ordugâhına gelirken kölesini bindirdiği devenin yularını kendi eliyle çekiyordu. Orta cağlarda ve İslâm tarihinde cariyelerin yerleri pek büyüktü. 

Abdül-Melik'in oğlu Yezid Habbabe adlı güzel bir cariyeyi ağırlığınca altına satın almıştı.
 Müslümanlar müreffeh bir hey'eti içtimaiye olgunluğuna eriştikleri zaman israf, sefahat, zevk ve safa temayülleri de artmıştı. Beytülmal denilen millet hazinelerinden paralar şuna buna sel gibi akarken kıymetli taşlar ve elbiseler nasıl hediye edilirse güzel cariyeler de öylece büyüklere sunulmaya başladı. Abbâsî Halifeler zamanında kişizadelerin ve zenginlerin bir çok cariye sahibi olmaları salgın bir moda halini almıştı. Harun-ür-Reşid Bezi adlı güzel bir cariyeyi elde etmek için iki milyon dirhem vermişti. Emevî Halifelerden Abdül-Melik'in oğlu Yezid Habbabe adlı güzel bir cariyeyi ağırlığınca altına satın almıştı. İslâm dünyasında cariyelerin fazla rağbet görüşü esircilik ticaretinin inkişafına sebep olmuştu. Esirciler dünyanın dört tarafından Türk, Hind, Gürcü, Çerkeş, Hatay, Ermeni, Hum, Berberi, Nube, Sûdan, Habeş, Rus, Mingrel Abaza cariyeler getirterek bunları hususî bir ta'lim ve terbiyeden sonra saraylara, zenginlere yüksek fiatlarla satarlardı.


Osmanlı orduları her seferlerinde dünyanın en güzel kızlarını ve kadınlarını getirerek buralarda satarlardı.
Osmanlı orduları fütuhat devrinde yıldırımlar gibi ufuklardan ufuklara akarlarken istilâ ettikleri yerlerden harp ganimeti olarak sayısız köle alırlar, bunları iç pazarlara dökerek satarlardı. Osman Oğullarının ilk payitahtları Bursada, ikinci payitahtları Edirnede muazzam esirhaneler ve esir pazarları vardı. Viyanaya kadar dayanan Osmanlı orduları her seferlerinde dünyanın en güzel kızlarını ve kadınlarını getirerek buralarda satarlardı.
Âşık Paşa Zade İkinci Muradın 831 Hicri yılı Macar seferini yazarken en güzel bir Macar kızının esir pazarlarında 300 akçeden fazla para etmediğini söyler. İkinci Murad 842 H. yılında Belgradı fethederken Osmanlı ordusu o kadar çok esir almıştı ki büyük şehirlerde bir dilber cariye bir çizmeye değiştiriliyordu. Bu Padişah Âşık Paşa Zadeye 9 köle vermişti. Tarihçi bunları ikişer, üçer yüz akçaya zor satabildiğini anlatıyor. Bu tarihde, Edirne güzel kadınlarla dolmuştu.Macar, Leh, Çek, Yugoslav kızları bir mübadele metâsı haline gelmişti (3).
★★★★★★★★★★

Harplerde alınan esirlerin beşde biri hükümdarın hissesine düştüğü için Osmanlı Sarayı dünyanın en güzel cariyeler ile dolardı. Türkler İtalyanın Polye sahillerini işgal edip içerilere doğru sızdıkları zaman bir çok İtalyan asilzadelerinin kızları ve prensler Fatihin sarayına gönderilmişti. Bunları Topkapı sarayında, bulduğumuz Sultan Cem'in İkinci Bayezid'e yazdığı henüz neşredilmemiş mektuplardan öğreniyoruz.Prenses, prens, kumandan, devlet reisi, hükümdar gibi esirler «ağır baha» köleler sayılır, iyi muhafaza edilirlerdi. Kırım ötedenberi dünyaya esir ihraç eden bir iskele halinde idi. Kızoğlan kız köleler çok para getirirdi. Başbakanlık Arşivinde bulduğumuz vesikalardan öğrendiğimize göre Kırımdan İstanbula gemilerle bakire cariyeler getirilirdi. Esirler İstanbulda Bedestende satılırdı. Esir o kadar çoktu ki bunlar dükkânların önlerini, yolları kapıyorlardı. Cariyeler delikanlılarla düşüp kalkıyorlardı. Bedesten esnafı Dördüncü Sultan Mehmede şikâyet etmişler, esir pazarının Bedestenden kaldırılmasını istemişlerdi.Başbakanlık Arşivinde 78 numaralı mühimme defterinin 49 sıra numarasında kayıdlı 26 Cemaziyelevvel 1018 tarihli İstanbul kadısına yazılan bir hükümden öğreniyoruz ki Padişah Bedestenin solunda şimdi Tavukpazarı dediğimiz yerde iki tarafı Mahmud Paşanın vakfiyle sınırlandırılan yerde bir Esir hanı yaptırmaya müsaade etmiştir. Bu; altlı, üstlü 300 odalı muazzam bir handı. Güzel cariyelerin teşhiri için salonları vardır.Esirhanenin bir emini, kethüdası, şeyhi, dellâlları, 400 den fazla memuru vardı Geceleri muazzam demir kapısı kilitlenirdi. Kapının yanındaki odada oturan emin alınıp satılan kölelerden öşür alırdı. Dördüncü Murad zamanında İstanbulda iki bin esir tüccarı vardı. (4)Gülnûş isminde bir cariye burada satılırken şöyle bir nezirde bulunmuştu:
— Tanrım beni hürriyetime kavuşturursa esir pazarına bir cami yaptırayım!..

Gülnûş zamanla Topkapı Sarayına çirağ edilmiş, hürriyetine kavuşarak şehzadeye dadı, sonra da kethüda kadın olmuştu. O vakit adağını yerine getirdi: Esir Pazarı Mescidini yaptı. (5) Bu kadın üçüncü Ahmed zamanında ölmüştür. Vakıflar Umum Müdürlüğü kadro harici kalan bu mescidi 15 sene evvel satmıştı. Yerine bir fabrika yapılmıştır.

İbrahim Hakkı KONYALI
Tarih Dünyası
Yıl 1953

(3)    Âşık Paşa Zade Tarihi. Sahife 120 ve 125.

(4)     Evliyâ Çelebi Seyahatnamesi. Cilt 1, sahife 563 ve 564.

(5)     Hadikat-ül-Cevami Cild 1, sahife 37

2 yorum:

  1. çok ilginç ve faydalı bilgiler arkadaşım Danke schön

    YanıtlaSil
  2. Gern geschehen! Begendiginize memnun oldum efendim.

    YanıtlaSil