28 Haziran 2012 Perşembe

KAMERAMIN DÜNKÜ YÜRÜYÜSÜMDE YAKALADIKLARI

Speisetäubling-Russula Vesca-Maalesef Türkcesini bulamadim.
Gewöhnliche Waldrebe- Clematis Vitalba- Filbahar
Clematis-ClematisViticella L.-Ak Asma,Filbahar, Filbahri,Yaban Sarmasigi,Yakmuk





Kletterrosen-Venusta Pendula- Cardak Gülü
Hecken rosen- Rosa rugosa-Yabangülü
Hagebutten- Rosa Canina- Kusburnu
Amarillis- Amarillis bella donna- Coban Cicegi

Bu cekimlerimde dün göle dogru yürüdügümde bana güzel sürpriz yapip tüm sahanelikleriyle poz verenler.En cok ta resmedebildigim kurbagaya sasirdim.Cünkü etrafda bir su birikintisi bile yoktu ve kuru yapraklar arasinda fare gibi dolasiyordu. Sonra ansiklopediden baktigimda gördümki sadece ciftlesmek icin suya giren tuhaf kurbagalarmis.
Vallahi sizi bilmem ama iyiki fotograf makinam var iyiki görebildiklerimi bu sayede tekrar tekrar görebiliyorum.Onlara bakmakla, seyretmekle bile tarifsiz bir enerji aliyorum. Eh bu arada da bir nebze fotograf cekmeyi ilerletiyorum galiba. Yeni fotografli günlerde görüsmek üzere...

KAMERAMA YAKALANANLAR













Bugünkü yürüyüsümde gözlerimi ve ruhumu dinlendiren güzellikleri de kameramla sabitleyip sizlerle paylasmak istedim.Tahmin edersiniz ki, her fotograf cekmek istedigimde yine de görebildigim kadar iyi cekemedigimi, kameramin cözünürlügünün yetrsizliginden yakinmis yada kendimi azarlamisimdir ne becereksizsin diye. Bunlar benim kendi kritigimden bir nebze gecenler; umarim bana verdigi gibi size de huzur verir.

FOTOGRAFIUM NIKON D3200 HEDIYE EDIYOR

Yeni bir fotograf makinasi olmasini isteyenlerdenim bende.Eger benim gibi böyle süper bir fotograf makinasina sahip olmasini istiyorsaniz güzel bir firsat bu cekilisie katilin. Gerci benim böyle cekilislerde hic sansim yoktur ama denemekte fayda var degil mi?Umarimmmmm bana cikar ama size de cikarsa simdiden tebrik ederim.


Fotografium Nikon D3200 Profesyonel Fotoğraf Makinesi Hediye Ediyor. Siz de katılın Nikon D3200, Lowepro Çanta (DSLR Video Fastpack 250 AW Sırt Çantası) ve Slik Tripod (Slik 500DX Tripod) kazanma şansı elde edin.
http://goo.gl/ciXjD?ref=3250 adresini ziyaret ederek detaylı bilgi alabilirsiniz.

26 Haziran 2012 Salı

TÜRK GELIN ( 12 )




TÜRK GELIN ( 12 )
…......Pervin´in arkadasi, havayollarindaki kurslarda müstesnaligiyla Bashostesin dikkatini cekmisti. Bir gün ucus raporlarini sunmak icin merkeze gittiginde, karsilastigi Bashostes kendi arkadasinin kurslardaki en basarilisi ve kibari oldugunu söylemis, böyle birini önerdigi icin bir de kendisine tesekkür etmistir. Hatta böyle giderse, galiba cok sürmeyecek yeni bir kabin amirimiz olabilir diye Pervin´i onure eder.
Pervin´in ucuslari cok yogun ve arkadasi Füsun´un ise kurslari sürmekte oldugundan, artik arkadasiyla irtibati kesilmistir. Ayni görüsmenin bir hafta sonrasi kurs henüz bitmistir; yeni hostesler ilk ucuslarina baslatilacaktir.Pervin ,Bashostesle konustuklari üzere, büyük bir hevesle arkadasi Füsun´un ilk ucusuna refakat etmeyi beklemektedir. Planlanan ucusun bir gün öncesinde yine ondan övgüyle bahseden Bashostesten, onun isten cikarilamak zorunda kalinildigini ögrenir.“Neden? „ diye sorsa Füsun´un beyaninin aksine evli oldugunu ögrendiklerini bu yüzden cok üzülsekte cikarmalari gerektigini ifade eder.“ Senin haberin yok mu idi? „ sorusu üzere, eveleneceklerini biliyordum ama su anki medeni halinden inanin haberim yok der. Evet isin o kismini Füsun Pervin´den de saklamisti ama Pervin onu anlayabilirdi.Cünkü Füsun´un esi,Türkiye´ye Sah rejimi yikilip, Humeyni´nin Paris´teki sürgünden gelerek Iran´daki yönetimin basina gecmesi ve o kargasa ortaminda kurulan devrim muhafizlarinin zulmünden kacan Iranli bir ögrenci idi.Yani evlenmelerine o zamanki hukuk cercevesinde pek cok engel vardi. Füsun´un anlattigina göre, Iran resmi nikahi, Türkiye ise imam nikahini kabul etmiyordu.
…. Birgün, Füsun´un yapacagi ilk ucusun saati degisince, Pervin baska bir ucus sebebiyle seferde oldugundan, havaalanindan telefonla aranmis ve daha önce sefere hazir bulunmasi istenmistir. Ama Füsun´un evde olamayisi, eve telefona esinin cikip muhtemel ki (arayan kisinin erkek oldugundan) ben esiyim diye kendisini tanitmasiyla  bütün inciri berbat etmistir. Böylelikle Füsun basariyla bitirdigi kurstan, ilk ucusunu bile gerceklestiremeden isinden ayrilmak zorunda kalmistir.
Pervin havayollarindaki yetkililerden onu, insani olarak anlamalarina ragmen, hukuki kurallar geregi üzülerek bu karari aldiklarini ögrenir. Yine de Füsun ´un bir talebi olmamasina ragmen, kendisine Certifika verilmis ama adresten döndügü icin Pervin´e verilmistir; ona ulastirmasi icin.Pervin önce adreslerinden tasindiklarini, sonradan  onun annesiyle olan telefon konusmasindan, Iranli esinden ayrildigini, ögretmenlik icin tayin de oldugunu; onun artik kendileriyle bile görüsmeyi kestigini söyler. Bu sekilde, Pervin ,arkadasina da certifikasini da ulastiramaz ama hala aradan yirmi yili askin süre gecmesine karsin saklamaktadir.
O yüzden, Pervin cok ictenlikle su cümleleri arkadasina söylemek istiyor:
“Canim arkadasim, Füsuncugum, hala isine yarar mi bilmem ama emanetin hala bende. Oralarda bir yerlerde bu yazdiklarimi okuyorsan bana ulas canim. „
Pervin, olayin böyle sonuclanmasina üzülmüstür. Cünkü ne hayatlar vardi;  neler nelere sebebiyet veriyordu.
Bu arada, Pervin bir an evvel dügünün yapilip da kayinvalide zulmünden kurtulmak icin vize islemleriyle ugrasmaya baslamistir. Ucmadigi zamanlarda gerekli evraklari tedarik etmekle ugrasmaktadir.Belki simdilerde, sartlar kolay idi ise vize icin, 24 sene öncesinin Türkiyesi icin istenen sartlar daha kati idi. Insanlar, vize icin ta bir gün önceden kuyruga giriyorlardi. Pervin de ta sabah 5 gidip  de uyruga girse, konsoloslugun gisesindeki memure onun evraklarini bile elinden almaya yanasmamis, kendisine esinizin orada 8 yil calistigini gösteren bir belge getirmediginiz sürece evrakinizi alamam, eksik deyip geri cevirmisti. Zaten, vizeler icin insanlardan ev tapusu yada 40 bin DM gibi ücretler isteniyordu. Bunun üzerine, yakinda olan havayollari binasina gitmis gözyaslari sel gibi akiyordu. Daha evlenmedigi kocasinin yanina gidebilmesi icin, bir de 8 yillik bir belge isteniyordu ki, o belgeyi nasil alsinlardi, daha Önder oaraya gideli 4 ay oluyordu. Esi, onlar icin bu sartin gecerli olmadigini, cünkü onun isci statüsünde olmadigini, Radyodan bir fax gönderildigini söylese de memure o fax a bile bakma tenezzülünde bulunmuyordu. Böylece tam 3 kez geri cevrilir. Is yerindekiler,  turist olarak gidip gelirsin sana kolaylik saglariz demislerdi;  onlarda aciyorlardi artik. Hatta, Baskaptanpilotlari Pervin´in bu durumunu ögrendiginde,  Pervin ile Önderin hic olmazsa havaalaninda yarim saat görüsmelerini temin etmisti. Artik  istasyon müdürü Ates Bey, her ucak indiginde daha kapi acilir acilmaz Pervin´i evraklarin ardindan bir sepet gibi arabaya bindirir havalanindan iceri sokar,Önder ile ikisine buradan sakin ayrilmayin 25 dakika sonra buradayim der ve giderdi.O dakikalarin ardindan sonra yine  nefes nefese tekrar Istasyon Müdürüyle ucaga yetistirilirdi. Ilk zamanlar böyle iken sonralari yaz sezonuyla konulan 2. Münih seferleri üzerine Sirketin sahibi ve Baspilot Pervin´in 5. hostes olarak ucmasini öngörmüs ve böylelikle sabah ucuslarinda ucaktan inip, aksam ucagiyla yedek olarak dönmeye baslamistir. Hala güzel bir anidir Pervin icin; cünkü calistigi havayolu bile sanki babasinin havayoluymus gibi kendisine  yardimci olmus, hatta dügünden sonra 3 aylik ücretsiz izinle Almanya´ya Önder´in yanina gitmesine bile izin vermislerdir.

24 Haziran 2012 Pazar

TÜRK GELIN ( 11 )




TÜRK GELIN ( 11 )



Pervin, Önder´i ilk kez gördügünde okulun ilk haftalariydi. Daha sinifta iki arkadasla tanismisti, herkeste bir telas vardi. Ilk vize nasil olacakti? Ne kadar calismalari gerekti ki, iyi bir not almalarina yetsin? Derse giren hemen her hocanin ders sonunda bir sürü kitap ismi verip cikmasi, sadece Pervin´i degil herkesi endiselendiriyordu. Ögrencilerinde cogunun imkanlari kisitli oldugundan bu bayagi zor bir seydi; üniversitede tahsil yapmak. Dersler ilerlerken Pervin´de daha sonraki 4 yil boyunca neredeyse yapisik kardesler olacagi diger kiymetli arkadaslariyla tanismisti. Pervin´in sevgili arkadaslari Ibrahim, Nazim, Ali Osman, Gülsüm, Emine, tabii bu kadroya sonradan Önder de katilacaktir. Pervin ve arkadaslari bunun üzerinden gelebilmek icin su sekilde anlasmislardi: Herkes kitaplardan bir ve ya ikisini alip okuyacak; digerlerine son derece detayli özetleyecekti. Bu planlari gercekten sonuc vermis; bir anda, hep birlikte durmadan, iyi not alan ögrenciler olarak ismen belirginlesmeye baslamislardir. Hatta, sonradan ögrendigine göre hocalar kendilerine isim bile takmistir; her zaman birlikte gezdiklerinden. Adlari“ is bitiren cocuklar „ bu okul bitene kadar da öyle olmustur.Onlari uzaktan izleyen sasirirdi; cünkü her daim biri konusur, dakikalarca digerleri cit cikarmadan sessizce dinlerlerdi. Eger derste yada disarda birbirlerine ögretmenlik yapmiyorlarsa mutlaka kütüphane, külliyelere ve imkanlar dailinde seminerlere katilip üniversite yasamina uyum saglamaya calismislardi. O yüzden; cok cabuk takdir görmüslerdi hocalardan.Okul bitene kadar; pek cok ögrenci hocalari sadece derslerde görürken, bunlari hocalar cagirtirdi assistanlari araciligi ile odalarina, kagitlara entersan seyler yazdiklarindan.Tabii bir de, benzer seyler yazdiklarindan olsa gerek. Pervin o grubundaki sanslilardan biri, olup bölüm baskani tarafindan cagirilmisti; yaptigi bir harita calismasindan dolayi. “ Herhalde paylanacagim „  diye gitse, bir dolu övgü isitmisti. Hoca odasinda bulunan diger iki profesöre de bu kiza iyi dikkat edin, isini titizlikle yapan biri diye. Pervin,  o iltifati hayatinin sonuna kadar unutmayacaktir; cünkü aldigi en güzel iltifatti. Sonradan görecektir ki oda da bulunan baska birisi de sonradan arkadas grubuna katlacak olan Önder´dir . Pervin ve arkadaslari, onu yasinin biraz büyük oldugundan ve hep James Bond cantasiyla dolasmasindan assistan yada arastirma görevlisi saniyorlardi; ta ki ilk vize ye kadar.
Pervin, ilk vize imtihani icin kalan son 10 dakikaya bile elindeki notlari hafizlamaya calisirken kulaginin dibinde kendisine“ burada ne ariyorsun „ diyen sesle irkilir.Pervin, kimseyle kensiyle sen diye hitap edecek bir arkadasi olmadigindan, kaslari catik ve icinden bu ne ukalalik diyen edayla kafayi kaldirir. Gördügü odadaki kisilerden biridir ve muhtemelen hocanin assistanlarindan biri oldugunu tahmin ederek“ efendim, afedersiniz calismamdan emin olmadigim icin hala okuyordum „ diyerek alelacele notlari kaldirir. Önder´in "sinav henüz baslamadi degil mi? „ sorusu üzerine Pervin   “ siz ögrenci misiniz ben sizi asistan sanmistim? „ demesi üzerine  Önder  ögrenci oldugunu teyyid etmis ve kendisini tanitmistir. Kisa süren konusmada onun hic kimseyi tanimadigini ögrendiginden, imtihandan sonra Pervin onu kendi arkadaslariyla tanistirmistir. Böylelikle, zaman zaman uzayip kisalan calisma gruplarinin cekirdek kadrosu olusmustu.
Sonradan Önder, harita meselesinden sonra seninle mutlak tanismam gerektigine karar vermistim, cünkü, büyük bir ihtimalle sinifin en iyilerinden olacaktin, o yüzden de sana yabanci oldugumu söylemedim; nereli oldugumu sordugunda Nigdeliyim dedim ki, benden uzaklasmayasin diye. Gerci Pervin o Nigdeli´yim dese de, onu dogudan gelen biri diye  tahmin etmistir sivesinden, o yüzden de fazla irdelememistir. Cünkü, zaten soru yüzeysel bir sorudur; hic farketmezdi, hangi sehirden olduklari, sonucta hepsi Anadolulu degil mi idi?
Bu sekilde ilk tanisikliklari baslamis,onu tatillerde devam eden  arsiv calismalari takip etmis ve sonunda Pervin´ in cok kaba ve ukala buldugu Önder; arkadaslar arasinda söyledigi Rusca ve Farsca sarkilar sayesinde, güzel sessiyle onun kalbini calmistir.
Okul bitene kadar bütün arkadaslarindan saklamislardir. Pervin´ in ilk defa da bir  erkek arkadasi oluyordur ama Pervin hic rahat degildir.Vicdan azabi cekmektedir ;cünkü zaten flirt toplumda hos karsilanilan bir durum degildi ve ayrica Pervin´in babasi her zaman“ kizim güzel kiz oldun, elbet sana yanasmak isteyen, begenenler cikacaktir karsina, sakin merak edipte, okulu ihmal etme, kendini sadece okuluna konsantre et. Eger, iyi bir derece ile bitirirsen, iyi bir isin, iyi bir kazancin olur. Hayatta o zaman kimse seni adinla degil, Pervin Hanim yada Hanimefendi diye cagirir. Nerede olmak istiyorsun, kendini nerede bulunmaya layik görüyorsun; iyi karar ver evladim „ diyen söylemlerini ki, ( bu söylemleri babasindan bozuk plak gibi duymaktaydi hep) yerine getirememekten, babasina verdigi sözü kismen tutmamis olmaktan üzüntü duymaktadir. Duygusal cok ikilemlerin arasinda kalsa da Önder´le olan arkadasliklari sürmüstü.
Bu arada Pervin,yurttaki bir kizarkadasiyla birlikte bir sohbet sirasinda gördükleri bir gazete ilanindan ani olarak hosteslik sinavina basvurmuslardi, sanslarini denemek icin. Zaten, hemen her hafta bir yerlere müracaat ediyorlardi is icin .Cünkü, yüksek lisans ve ögretmenlik sanslarini kaybetseler ellerinde baska sanslari olsun diye.
Güzel tesadüftür ki, Pervin sinavi kazanmis ama fikrin sahibi olan arkadasi kazanamamistir. Bu güzel tesebbüs sayesinde hayatinda ilk kez de bir ucagi, degil ucmak, ilk kez icinden görecekti.  Ayni fakültede Türkoloji okuyan arkadasi cok üzülmüstür. Pervin ona“ sen merak etme; ben Pervin´sem seni oraya aldiracagim „ bekle de gör der.Ve bir yila kalmaz gösterdigi basaridan kabin amirligine yükselen Pervin, sözünde durarak yeni alinacak hostes adaylari arasina kendi arkadasinida koydurmayi basarmistir..

20 Haziran 2012 Çarşamba

RÜCHAN CAMAY YETER 1978


TÜRK GELIN ( 10 )



TÜRK GELIN ( 10 )

Önder kendisinin ve ailesinin Türkiye´ye gelislerini ise söyle hikaye etmistir Pervin´e:
Afganistan- Rus savasi öncesinde Afganistan karisiktir. Bir grup Afgan, Ruslari desteklerken bir kismi da karsidir. O sirada ülkenin basinda padisah bulunmaktadir.Önder onu," aslinda iyi bir adamdi ülkeyi mamurlastirmak icin ugrasirdi ama gücsüzdü; hem nereden baslanacakt ki " diyerek sözlerine devam eder.
O sirada 19- 20 yaslarindadir ve artik Kabul´ de padisah karsitlari cogalmis; hatta suikastta düzenlendiginden bir gün neredeyse Kabul´ün bütün genclerigözaltina alinmistir ve bunlar arasinda Önder de vardir. Kendisine gözalti sirasinda cok dayak atilmis, iskence görmüstür. Bu iskence sirasinda önüne bos kagit konup, yaz ve imzala aralarinda oldugunu diye israrla görevlilerin biri cikip biri girmektedir. Önder´in ise hic bir sey den haberi yoktur hatta iskence sirasinda kendisinin gözlerine tellerle vuruldugu ve ifadeye zorlandigini söylemistir.Dedigine göre, önce cok sert bir görevli gelip bunu yaparken sonra“ Ben bilmiyorum onlarla alakam yok „ israrinaiceri daha ilimli hatta samimi görünen görevli“ Evladim imzala kurtulacaksin sana bir sey olmayacak dese de, Önder imzalamaz“ Vallahi benim o olayla ilgim yok, kimseleri de tanimiyorum ve ne dediginizi anlamiyorum „seklindeki israrli cevabina o ilimli görünen görevlide sertlesir o kadar döverler ki sonunda kagidi kalemi eline alan Önder yazmaya baslamistir.Ama yazdiklari cok sacma seylerdir ve artik psikolojisi bozulmak üzeredir ve Önder´in dedigine göre, görevlinin ikide bir" ne biliyorsan yaz "cümlesi kafasinin icinde yankilanmaktadir. Bu sekilde kagida fizik problemi cözmüstürmegerse suursuzca.Imzalayip verdiginde sen benimle alay mi ediyorsun diyerek bir daha öyle bir döverki Önder´i, bu kez suurunu kaybetmistir.
Sonrasini Pervin´e“ Vallahi hic hatirlamiyorum ben o kagida neler yazdim zaten günlerce karanlikta kaldim ,kac gün kaldigimi dahi tam bilmiyorum, tek bildigim durmadan dayak yedigimdi " diye söyler.
Sansina o günün sabahina gözlerini actiginda, Afganistan´da yönetim degismis ve tutuklular serbest kalmistir. Bunun üzerine serbest kalan Önder´i ailesi ülkenin gidisatindan endise ederek Türkiye´ye gönderme karari alirlar. Bunun üzerine bir Rus ucagi ile Bulgaristan üzerinden Türkiye´ye geldiginde ucakta iltica ettigini bildirir ve böylelikle ailesinden yalniz,tek basina Türkiye´ye gelmistir.
Eskiden ailesinin tanidigi hemsehrilerinin yaninda kalmak istesede kimsecikler yer vermemistir.
Önder der:“ Param bittiginden bir Kazak hemsehrinin deri atölyesinde calistim. Beni isten cikarmasin diye öyle cok calisiyordum ki sonunda o Kazak benim atölyede de kalmama izin verdi. Buna cok sevinmistim; cünkü bir hemsehrinin yaninda kaliyordum bir gecekondu bozmasi dam yerine plastik kaplama vardi, her yagmur da oldugu gibi iceri akan.
Herneyse, o Kazak aile artik hizmetleri karsiliginda ona yemek de vermeye baslamistir. Böylelikle kendi ailesi 5-6 ay sonra gelene kadar o atölye de calismistir.
Önder yine de minnettarlikla anlatir; gerci kaldigim atölye bir deri atölyesi oldugundan igrenc de kokuyordu ama o Kazak beni hic bir cocugundan ayirmazdi diye.
Artik, ailesi gelmistir gelmesine ama yine her göcmen ailenin sorunu gibi en baslica sorunlar onlari takip etmisti. Yeniden dil ögrenmeleri, is bulmalari, ve ülkeye adapte olmalari gerekiyordu. Biriktirdikleri para da kisa sürede suyunu cekmistir.Babasi bir Kardiologun yaninda ise girmisse de fazla calismaz cikar. Memleketi Cin´e gidip ticaret yapmaya kalkmaya baslamistir. Bu yüzden Pervin´in kayinvalidesi o vakit cok daha kücük olan cocuklariyla aylarca cok az parayi yetirmeye ugrastigindan hem kendisi, hem Önder, hem baba bunalim gecirmekteydiler. Baba kendini seyahatlere problemlerden uzaklasarak avutuyor, Önder önceleri Aksaray da polaroid resim cekip sonra pazarda pazar cantasi satip, annesine para yetistirmektedir. O sene, üniversiteye de girmistir ama devam edememis, birakmistir.Cünkü Pervin´in de bildigi gibi derse giren her hoca en az 10-15 kitap ismi söyleyip cikiyordu.Hepsinin de ya tedarik edilmesi ya bir sekilde okunmasi lazimdi. Oysa Önder´in alacak parasi yoktu. Bir gün nam-i meshur prof. lerden biri derse girmis ve“ herkes aldi mi diye sormustur. Bu alamadim „ deyince“ nicin alamadin diye sormus param yoktu „ deyince anfide bir fisildasma ve gülüsme olur ve akabinde  hoca“ burasi üniversite eger deneni almiyorsan veya alamiyorsan git calista ailene faydan olsun „ demis ve dersten cikarmistir.Utancindan Önder bir daha fakülteye o yil adim atamamistir. Ta ki Pervin´in baslayacagi sen olan bir sonraki seneye kadar...

17 Haziran 2012 Pazar

TÜRK GELIN ( 9 )














TÜRK GELIN ( 9 )

….....

Pervin, bu sayede simdilerde savas alani ve viran ülke Afganistan´in o refah zamanlarindaki güzel yanlarini, bir yabancinin gözlemlerinden ögrenir olmustu.Cok exotic bir hikaye gibi dinlemisti hep.
Afgan halkinin, fakir ama cömert bir halk oldugunu,maalesef cogunun okumadigindan toplumun büyük bir kesimin cahil oldugunu, eskinin bazi dogma adetlerinin yeni kabuledilebilirliklerle degistirilmesinin bu yöre halki icin cok zor oldugu gibi, en güzel pilavin burada yenecegi, en güzel manzaranin Celalbad sehrinin oldugunu, koca sehrin sanki o kerpicten yapili evlerinin güllere bogulmus oldugunu,hatta sokaklarinda yürürken bile, gül kokusunun hakim oldugu, cok güzel bir sehir oldugunu vb.  bilgiler hafizasinda yillar sonra da olsa yer etmisti.
Önder zaman zaman da olsa verdigi bu bilgilerle Pervin´in hic görmedigi ve muhtemelen hic de göremeyecegi uzak diyar Afganistan´i ögrenmisti.
Gerci, üniversitedeki tarih derslerinden biliyordu; oldukca direnisci ve inatci bir milletti. Cok önceleri Ingilizlerle, sonra da Ruslarla yürüttükleri mücadeleleri enteresandi, kisacasi cetin insanlardi. Ama cok da azinlik problemlerinin yasandigi bir memleketti. Muhtemelen bu hususiyet ülkeyi diger yabanci memleketlerin kolayca saldirisina davet cikariyordu. Cünkü ögrendigi kadariyla, en önemli azinlik sunlardi:Hazareler ( bunlar aslen Mogol olup, genelde kücük islerde ve hizmetli olarak calistiklarindan halk tarafindan hor görülürlerdi), diger bi azinlik ise Pestunlardi( bunlar da daglik kesimlerde yasadiklarindan ve de cogu okuma yazma dahi bilmediginden bir nevi barbar muamelesi görüyordu.Bir de Pakistan asillilar vardi ki, onlara yerli Afgan halki Dahl in cocuklari diye asagilayici bir de lakap takmislardi. Genelde fakir olup et yerine cokca tahil yediklerinden.Cünkü dahl kuru bakliyat, tahil demekti ve sefalet sembolü olarak görüldügünden.Tacikler ise onlarin elit kesimi idi ve cogunlugu olusturuyordu.Bir de bunun yanisira Türkmen, Kirgiz, Kazak gibi Türki halklarda bu azinliklar arasinda yerini almisti.
Gerci Pervin, bunu anlamak ta güclük cekiyordu. Insanlarin sofralarindaki yemek bir tek onlari lgilendirirdi; neden di, o insanlari bu yüzden horlamak, kücük görmek. Hem, insanlar daha iyi olduklari iddiasinda iseler; neden onlari bu durumlardan azad edip, asaletlerini ispatlamiyorlardi. Tabii bütün bunlar isin insani boyutu idi.

….... Artik, Önder´in babasi doktorlugunu icra etmeye baslamisti. Büyükce bir ev tutmuslar ve bir odasini muayenehane haline getirmisledi.. Annesi ise bir hastahanede ameliyathemsiresi olarak göreve baslamisti. Kisa sürede aile maddeten kalkinmis,oldukca rahat bir hayat sürmelerine ragmen Önder´in anne ve babasinin cokca sert kavgalari daha cocuk olan Önder´i de babasina karsi daha da sogutmustu.
Önder, babasinin hastalarin o kadar cok oldugunu söylemisti, ki daha hastalar eve geceden uzak dag köylerinden gelip kuyrukta bekliyorlarmis. Hatta,  Afgan banknotlarinin cok büyük oldugundan günsonunda muayene ücretlerini eve canta ile degil bavulla tasidiklari söylemisti. Babasi oldukca da üne sahip bir doktor oluvermisti. Bu arada, artik Önder lise cagina gelmis orada Amerikan kolejinde okuyan sansli sayili genclerden olmustu.
Bir gün onun bir yorumunu Pervin, cok enteresan bulmustu. Afganistan´da degil üniversite, okumus olmak dahi büyük bir meziyettir. Her yerde acayip bir saygi görürsün diye.Onun icin biraz okuyan dahi hava basmak icin o uzun kiyafetlerinin gögüs ceplerine birer tükenmez kalem koyar dolasirlar ki herkes bilsin. Bu onlarda kravat gibidir; kalemin varsa itibar görürsün.Tuhafti ama mutlaka ki gerceklik payi cok yüksekti ;cünkü, hala Türkiye´nin bile bazi kesimlerinde bu davranis tarzina rastlamak mümkün.Cehaletin yüksek oldugu toplumlarda bu dogaldi. Aslina bakarsaniz cehalet illaha da okuma yazma ile olmuyor burasi tartismaya aciktir.Ne okumuslar var cahil kalan.

16 Haziran 2012 Cumartesi

DIE TORE ZUR HÖLLE


1571 SEESCHLACHT VON LEPANTO


Ya adamlar bir savasi kazandilar diye neredeyse göklere cikaracaklar.Bizler, büyüklerimize sahip cikmaz, anmazken; adamlar bizim Ulug Ali Pasamizi korsan diye nitelemeye utanmiyorlar. Birde videonun sonunda, kendisine sultan her nekadar da kilic ünvani vermisse de bugün kimse hatirlamiyor ama bizim savasan asillerin torunlari her sene Vatikanda toplanip aniyorlar diye.
 
Bir sey de haklari var; gecmisimize sahip cikmadigimiz sürece, gelecegimiz olmaz. Biz utanilacak degil, tarihte cok az millete nasip olacak olan özel, bir tarihe sahibiz. Hep birlikte, bu muhtesem insanlari, onlara yakisir sekilde, yad etmeyi ihmal etmeyelim. Tabii, bu sözlerde kafalarda kalmasin bunlarla ilgili yayinlar, filmler, belgeseller yapilsin; yoksa yine Avrupali yazar, cizer biz onlardan okuruz yine. Hatta, Türk deniz tarihi en az incelenmis alanimiz ;oysa bir zamanlar; koca Akdenizde korku rüzgarlari estiren Avrupanin en büyük deniz gücüne sahipken buna alaka göstermiyor olmamiz bence, bizim en büyük kaybimiz,hatamiz.