ARADILIŞ DESTANI
Her şeyden önce su vardır. Yer , gök , ay ve güneş yoktu. İlah Kara Han
( Kayra Han ) ile insan vardı. Her ikisi de birer kara kaz şeklinde ,
suyun üstünde uçuyorlardı.
Kara Han hiç bir şey düşünmüyordu. O
sırada insan rüzgârı icât edip suyu dalgalandırdı, Kara Hanın yüzüne su
sıçrattı. Bunu yapınca da kendisinin ilahlardan daha güçlü olduğunu
sandı, daha yüksekte uçmak istedi.
Ama uçamadı ve suya düşüp dibe doğru dalmağa başladı. Neredeyse
boğulacaktı; "Bana yardım et!" diye bağırıp Kara Handan yardım istedi.
Kara Han izin verdi ve insan su yüzüne boğulmadan çıktı. Ondan sonra
Kara Han: "Sağlam bir taş olsun!" dedi; suyun dibinden bir taş yükseldi.
Kara Han ile İnsan, bu taşın üstüne oturdular. Kara Han İnsana: "Suya
dal, suyun dibinden toprak çıkar!" diye emir verdi, insan bu emri yerine
getirdi. Suyun dibinden çıkardığı toprağı Kara Han'a götürdü.
Kara Han, insanın getirdiği toprağı suyun üzerine serpti ve serperken
de: "Yer olsun!..." diye buyurdu. Buyruk yerine geldi, böylece yer yüzü
yaratılmış oldu. Kara Han, insana yi-, ne: "Suya dal ve suyun dibindeki
topraktan çıkar!.." diye emir verdi, insan suya daldığı zaman, bu sefer,
kendim için de toprak alayım, diye düşündü, iki avucuna da toprak
doldurdu, birindekini Kara Han'dan gizlemek için ağzına attı, sakladı.
Maksadı, Kara Han'dan saklayıp kendine göre bir yer yaratmaktı.
Bu düşünceyle avucundaki toprağı getirip Kara Han'a uzattı. Kara Han,
bu toprağı da suyun üzerine serpti ve genişlemesini buyurdu. Ne var ki
Kara Han'ın suya serptiği toprak gibi, insanın ağzının içine sakladığı
toprak da büyüyüp genişlemeğe başlamıştı. Bunu düşünmeyen insan korktu,
soluğu kesilecekti, neredeyse Ölecekti. Kaçmağa başladı. Ama nereye
kaçsa yani başında Kara Han'ın varlığını hissediyordu, ondan
kaçamıyordu. Çaresiz kalınca yalvarmağa başladı.
Kara Han,
insana: "Ağzındaki toprağı ne için sakladın?" diye sordu, insan: "Kendim
için yer yaratmak niyetiyle saklamıştım." diye cevap verdi. Kara Han
da: "Öyleyse at ağzından da kurtul!" dedi. insan, ağzında sakladığı
toprağı attı. Bunlar yere dökülürken küçük tepeler meydana geldi. Bunun
üzerine Kara Han: "Şimdi sen artık günahlı oldun" dedi; "Bana karşı
geldin, kötülük düşündün. Senden sonra sana uyan, senin gibi kötülük
düşünenler, senin gibi kötü kişi olacaklar; bana itaat edenler ise iyi
ve temiz düşünceli olacak, onlar güneş ve aydınlık yüzü göreceklerdir.
Bundan sonra senin adın Erlik olsun. Günahlarını benden saklayanlar
senin adamın olsun, günahlarım senden saklayanlar ise benim
olsunlar!..."
Bu sırada, yer yüzünde dalsız budaksız bir ağaç
yeşermişti. Kara Han bu dalsız budaksız ağacı görünce hoşlaşmadı ;
"Dallan, yaprakları olmayan ağaca bakmak hoş değil, bu ağacın dokuz dalı
birden olsun!..." dedi. Dalsız budaksız ağaç bir anda dokuz dallı
oluverdi. Kara Han bunu görünce: "Bu dokuz dalın her birinin kökünde
birerden dokuz kişi türesin ve bunlardan dokuz millet olsun!.." dedi.
Erlik, bunlar olurken büyük bir gürültü duymuştu. Nedir acaba? diye
bakınıp düşünürken vardı Kara Han'a gürültünün sebebini sordu. Kara Han
da: "Ben bir Hakanım sen de kendince bir Hakansın. Duyduğun gürültüyü
yapan insanlar benim insanlarımdır." diye cevap verdi. Erlik bu milleti
kendisine vermesi için Kara Han'a rica ettiyse de Kara Han: "Hayır!"
diye karşıladı; "Sen git kendi işine bak!"
Erlik'in canı
sıkıldı. "Hele dur bir gidip şu milleti göreyim" diye kalabalığın yanına
vardı. Orada, insanlardan başka yaban hayvanları, kuşlar ve daha
bilmediği bir çok güzel yaratıklar vardı. Erlik: "Kara Han bunları nasıl
yarattı acaba? Bunlar burada ne yiyip ne içiyorlar?" dîye düşünmeğe
başladı. O düşüne dursun , insanlar ağacın meyvelerinden yemeğe
başlamışlardı. Erlik baktı ki, insanlar ağacın yalnız bir yanındaki
meyvelerden yiyorlar, öte yandakilere ellerini bile sürmüyorlar. Gidip
bunun sebebini sordu, insanlardan aldığı cevap ise: "Tanrı bize o
yandaki meyvelerden yemeyi yasak etti, biz de bunun için o meyvelerden
yemiyor ancak, irin verdiği güneşin doğduğu yandaki meyvelerden yiyoruz.
Şu gördüğün yılan ile köpek, o yasak yandaki meyveleri ye-mememiz için
bekçilik ediyor."
Bu cevap Erlik'in canını sıkacağı yerde
sevindirdi. Ağacın çevresindeki insanların arasında bulunan Doğanay
(Törüngey) denilen bir adam buldu ve ona: "Kara Han size yalan söylemiş.
Asıl size yasakladığı meyvelerden yemeniz gerekir; daha tatlıdır,
göreceksiniz" dedi. Bu sırada uyumakta olan yılanın ağzına girdi ve
yılana ağaca çıkmasını söyledi. Yılan da ağaca çıkıp yasak meyvelerden
yedi. Doğanay'ın karısı Ece (Eje) yanlarına gelmişti. Erlik, Doğanay'la
Ece'ye de meyvelerden yemeleri için ısrar etti. Doğanay, Kara Han'ın
sözünü tutarak yasak meyvelerden yemedi ama karısı Ece dayanamadı, yedi.
Meyve çok tatlı-idi. Alıp, kocasının ağzına sürdü o anda Doğanay ile
Ece'nin tüyleri dökülüverdi, birden utanmağa başladılar, kaçışıp her
biri bir ağacın ardına saklandılar.
Bu işler olurken Kara Han
oraya gelmişti, insanların hepsi birden kaçışıp aklınca birer köşeye
gizlenmişlerdi. Kara Han: "Doğanay!. Ece!. Doğanay! Ece!" diye
haykırmağa başladı. "Neredesiniz?"
Doğanay'la Ece: "Ağaçların arasındayız" diye cevap verdiler. "Sana görünemeyiz. Utanıyoruz."
Sonra, olanları bir bir anlattılar. Kara Han, bildiği şeyleri duymanın
Öfkesi içinde her birine ayrı ayrı cezalar verdi: "Şimdi sen de
Erlik'ten bir parça oldun" diye yılana verdi ilk cezasını; "İnsanlar
sana düşman olsun, seni görünce vurup, ezip öldürsünler!" dedi.
Ece'ye döndü: "Sen Erlik'in sözüne uydun, yasak meyveyi yedin, öyleyse
cezanı çekeceksin. Çocuk doğuracaksın, doğururken de türlü eza cefa ve
acı çekeceksin. Sonunda öleceksin, ölümü tadacaksın!"
Doğanay'a
da şöyle diyerek cezasını verdi: "Erlik'in gösterdiğini yedin. Benim
sözümü dinlemedin. Madem Erlik'in sözüne uydun öyleyse onun adamları
onun ülkesinde yaşar, karanlık dünyasında bulunur. Benim ışığımdan
mahrum kalır. Benim sözümü dinlemiş olsaydın benim gibi olacaktın.
Dinlemediğin için dokuz oğlun ve dokuz kızın olacak. Bundan sonra ben
insan yaratmayacağım. Bundan sonra insanlar senden türeyecek. Tek başına
ne yaparsan yap."
Erliğe de kızdı: "Benim adamlarımı neden aldattın?" diye sordu öfkeyle. ,
Erlik: "İstedim vermedin" dedi; "Ben de senden çaldım. Artık hep
çalacağım. Atla kaçarsa düşürüp çalacağım; içip içip sarhoş olurlarsa
birbirine düşürüp döğüştüreceğim.. Suya girseler, ağaçlara çıksalar bile
yine çalacağım."
Kara Han da: "Öyleyse üç kat yerin altında,
ayı güneşi olmayan karanlık bir dünya vardır. Seni oraya atıyorum!" diye
Erlik'i cezalandırdı.
Bu iş de bitince bütün insanlara birden
ceza verdi: "Bundan sonra kendi yemeğinizi kendiniz kazanacak, gücünüzle
elde edeceksiniz, benim yemeğimden yemek yok" dedi; "Artık yüz yüze
'gelip sizinle konuşmayacağım. Size bundan sonra Gök Oğul'u (Maytere)
göndereceğim."
Gök Oğul gelip insanlara bir çok şeyler
yapmasını öğretti. Arabayı da Gök Oğul yaptı. Ayrıca ot köklerini,
yenebilecek bir kısım otlan yemeyi insanlara öğretti.
Bu
böylece sürüp giderken Erlik Gök Oğul'a yalvarıyordu: "Ey Gök Oğul, bana
yardım et, Kara Han'dan izin iste, yanına çıkmak dileğimi söyle, yardım
et bana!" ,
Gök Oğul, Erlik'in bu dileğini Kara Han'a iletti
ise de Kara Han aldırış bilş etmedi; Gök Oğul tam altmış yıl
yalvarma-sına devam etti. Bunun üzerine, altmış yılın sonunda Kara Han
Erlik'e haber gönderdi: "Düşmanlıktan vazgeçersen, insanlara kötülük
etmezsen sana izin veririm, yanıma gelirsin." dedi. Erlik söz verdi.
Bunun üzerine, Kara Han'ın huzuruna çıktı, baş eğdi: "Beni kutsa, bana
izin ver, ben de kendime gökler yapayım" diye yalvardı.
Kara
Han buna da izin verdi, îzni koparan Erlik kendisi için gökler yaptı
Adamlarını başına topladı, yaptığı göklere yerleştirdi, kendisi de
başlarına geçti, çok kalabalık oldular. .
İlâh Kara Han (Kayra Han)
ın en sevgili kullarından olan Ulu kişi bu durumu görüp üzülmüştü.
Üzüntü içinde düşündü: "Bize bağlı, bizim öz insanlarımız yer yüzünde
cefa çekip yoruluyor; Erlik'in adamları ise göklerde keyfedip duruyor.
Bu iş, bir işe benzemez."
Bu üzüntülü düşünce içinde, biraz da
Kara Han'a gücenmiş olarak, Erlik'e savaş açtı. Ne var ki Erlik daha
güçlü çıkıp karşı geldi ve ateşle vurup Ulu kişiyi kaçırdı. Ulu kişi
doğrulayıp Kara Han'ın huzuruna çıktı. Kara Han'ın: "nereden
geliyorsun?" diye sorması üzerine Ulu Kişi: "Erlik'in adamlarının
gökyüzünde oturması, buna karşılık bizim iyi insanlarımızın yer yüzünde
yorgun argın yaşamaları ağınma gitti, bu çok kötü bir durum diyerek
Erlik'in yandaşlarım yere indirmek göklerini başına yıkmak için Erlik'le
savaş etmek istedim. Fakat gücüm yetmedi, o beni kaçırdı" diye üzgün ve
ağlamaklı cevap verdi.
Kara Han üzülmemesini söyledi. "Erlik'e
benden başka kimsenin gücü yetmez" dedi. "Erlik'in gücü senden
fazladır. Ama bir gün gelecek senin gücün Erlik'in gücünden daha üstün
olacak..."
Bu söz üzerine Ulu Kişi'nin yüreği "ferahladı rahat rahat uyudu.
Bir gün geldi Ulu Kişi o gün güçleneceğini hissetti. Yine o gün Kara
Han Ulu Kişiyi yanına çağırttı ve: "Var git, güçlendin gayri; Erlik'in
göklerini başına yıkacak güce kavuşturdum seni, maksadına ereceksin"
dedi. "Kendi gücümden sana güç verdim."
Ulu Kişi önce hayret
etti: "Yayım yok, okum yok, kargım yok, yatağanım yok. Kupkuru bir
bileğim var. Yalnız bilek gücüyle Erlik'i nasıl yok edebilirim ben?"
Kara Han, Ulu Kişi'ye bir kargı verdi. Ulu Kişi kargıyı alıp Erlik'in
göklerine gitti. Erlik'i yendi, kaçırdı; göklerini alt üst edip kırdı
geçirdi. Erlik'in gökleri parça parça oldu yeryüzüne döküldü. O zamana
kadar dümdüz olan yer yüzü, o günden sonra kayalıklarla, sipsivri
dağlarla doldu. Görklü Güzel Tanrının özene bezene yarattığı o güzel yer
yüzü eğri büğrü oldu. Erlik'in bütün yandaşları yere döküldü; suya
düşenler boğuldu; ağaca çarpanlar sakatlanıp can verdi; sipsivri
taşların kayaların üstüne düşenler öldü; hayvanlara çarpanlar
hayvanların ayaklarının altında kaldılar.
Durum böyle olunca
Erlik varıp Kara Han'dan kendine bir yer istedi. "Benim göklerimin
yıkılmasına sen izin verdin, benim barınacak bir yerim kalmadı" dedi.
Kara Han Erlik'i yerin altındaki karanlık ülkesine sürdü, üzerine yedi
kat kilitler vurdurdu. "Burada güneş ve ay ışığı görmeyesin; iyi olursan
yanıma alırım kötü olursan daha derinlere sürerim" dedi. Erlik bunun
üzerine: "Öyleyse ölmüş insanların canlarını bana ver; bedenleri senin
olsun canları benim işime yarasın" diye bir istekte bulundu. Kara Han :
"Hayır, onları da sana vermeyeceğim" dedi; "İstiyorsan kendin yarat."
Böylece yaratma iznine kavuşmuş olan Erlik eline bir çekiç, bir körük ve
bir örs alarak vurmağa başladı. Her vuruşta bir hayvan ortaya çıktı.
Sırasıyla kurbağa, yılan, ayı, domuz, deve ve kötü ruhlar yer yüzünü
doldurdu. Sonunda Kara Han gelip Erlik'in elinden çekici, örsü ve körüğü
aldı, ateşe attı. Körük bir kadın, çekiç bir erkek oldu. Kara Han
kadını yakalayıp yüzüne tükürdü. Tükürür tükürmez, kadın bir kuş olup
uçtu. Bu kuş, eti yenmeyen tüyü bir işe yaramayan Kurday denilen kuştur.
Kara Han erkeği yakalayıp onun da yüzüne tükürdü, o da bir kuş olup uçtu, adına Yalban Kuşu dediler.
Bütün bunlardan sonra Kara Han, insanlara: "Ben size mal verdim, aş
verdim; yer yüzünde iyi, güzel, temiz ne varsa verdim, yardımcınız
oldum, siz de iyilik yapınız. Ben göklerime çekileceğim, belki bir daha
dönmeyeceğim." dedi. Arkasından yardımcı ruhlarına: "Gün Aşan, sen, içki
içip aklını yitirenleri; körpecik çocukları, kısrak yavrularını inek
buzağılarını koru, onlara kötülük gelmesin. Sağlığında iyilik yapmış
olanların ruhlarını yanına al, intihar edenlerinkini alma. Zenginlerin
malına göz dikenleri, hırsızlan, başkalarına düşmanlık edenleri koruma.
Benim için, bir de Hâkanları ile Yurtlan için savaşıp ölenlerin
ruhlarını da yanına al, benim yanıma getir.
İnsanlar! Size
yardım ettim, sizden kötü ruhları uzaklaştırdım. Onlar insanlara
yaklaşırlarsa insanlar onlara yiyecek versinler, ama o kötü ruhların
yemeklerinden yeme-sinler, yerlerse onlardan olurlar. Şimdi ben
aranızdan ayrılıyorum ama yine geleceğim beni unutmayınız, geri gelmez
sanmayınız. Tekrar geldiğimde iyiliklerinizin ve kötülüklerinizin
hesabını göreceğim. Şimdilik benim yerimde Ağca Dağ, Ulu Kişi ve Gün
Aşan kalacaklar, sizlere yardımcı olacaklar.
Ağca Dağ!
Gözlerini dört aç! Erlik senin elinden ölenlerin ruhlarını çalmak
isterse, Ulu Kişi'ye söyle, o güçlüdür. Gün Aşan, sen de iyi dinle, kötü
ruhlar yerin altındaki karanlıklar ülkesinden yukarı çıkmasınlar,
çıkarlarsa hemen Gök Ogul'a git ve haber ver, ona güç verdim, kötü
ruhları kovar.
Alma Ata ayı ve güneşi bekleyecek. Ulu '"işi yer
yüzünü ve gök yüzünü koruyacak Gök Oğul ise iyilerden kötüleri
uzaklaştıracaktır."
Bunlan söyledikten sonra Kara Han uzaklaştı.
Ulu Kişi Kara Han'ın öğütlerini bir bir yerine getirdi. Olta yaptı, balık avladı; tüfeği barutu icât etti, sincap o vurdu.
Sonra bir gün geldi Ulu Kişi kendi kendine mırıldandı:
"Bugün beni rüzgâr uçuracak, alıp götürecektir!"
Ulu Kişi'nin dediği gibi rüzgâr geldi, aldı Ulu Kişiyi uçurdu götürdü.
Ağca Dağ bunun üzerine insanlara: "Ulu Kişi'yi ilâh Kara Han yanına
aldı. Onu bulamazsınız artık, beni de bir gün gelecek yanına çağıracak,
nereye isterse oraya gideceğim. Siz öğrendiklerinizi unutmayın, Kara Han
böyle istedi" dedi.
İnsanlar kendi hâline bırakıp o da gitti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder