Turan Orduları Komutanı Kahraman Enver Paşa
Enver Paşa’nın hayatının en ilginç yanlarından birisi de hiç şüphesiz
onun Türkistan’da yürütmüş olduğu hürriyet mücadelesidir. Bu mücadele,
tamamen serdengeçtice ve belki de tamamen tarihe bir kahramanlık destanı
bırakmak istercesine yapılmıştır. Çünkü soyunmuş olduğu mücadele, onun
bir başına altından kalkamayacağı kadar büyük bir mücadele idi ve etrafında
ne bir mücadele gücü vardı ne de görüş birliği. Her grup kendi başına
Ruslara karşı mücadele ediyordu. Enver Paşa ise her ne kadar “Buralar
benim ata yurdum” dese de gerçekte Türkistan’da bir yabancı idi ve
etrafında ancak bir avuç Türk Serdengeçtisi vardı.
Enver
Paşa’nın, Türkistan millî mücadelesinde aktif olarak savaş meydanlarında
boy göstermesi, Türkistan tarihinde de Türk dünyasında da eşine
rastlanmayan büyük bir hadisedir. Türkistan milli mücadelesine yeni
ufuklar ve yeni ümitler kazandıran Enver Paşa, Türk liderleri için büyük
meşale olmuştur. Başka bir Türk ülkesinde doğmuş, Osmanlı Devleti
ordularının başkumandanı ve nihayet Osmanlı Devleti’nin savunma bakanı
olmuş bir şahsiyetin, askeri yönden bir mağlubiyete düşmüş olsa da,
Türkistan’da yaptığı faaliyetten dolayı gurur duyması, takdire şayandır.
Enver Paşa, Moskova tarafından kendi şahsiyetinin istismar edildiğini
fark edince, Türk dünyası için bir ölçü olarak gördüğü Türkistan’ın
kaderine ilişkin acı tecrübeler ediniyordu. Büyük bir vakar ve haysiyet
ile Türkistan’ı Sovyetlerden kurtarma görevini üstleniyordu. Özgürlük
mücadelesinin bütün liderleri, İbrahim Bek gibi birkaç kişi hariç, ona
karşı saygı duyuyorlardı. Savaş tecrübesi olan, dünyaca tanınmış askeri
bir şahsiyetin, Türkistan’da askeri malzemenin yetersizliğine rağmen,
Türklerin Ruslara karşı sürdürdükleri savaşta başkumandanlık görevini
üstlenmesi, Türkistan milli mücadelesi için büyük bir gurur vesilesi
olmuştu. Enver Paşa Türkistan’da ve özellikle Doğu Buhara’da birçok
mağlubiyet almış, fakat hiçbir zaman ümitsizliğe düşmemiştir.
Sovyetlerin istihbarat biriminin kalleşliğine kurban gitmiştir. Kuzey
Kafkasya’nın eski savunma bakanı Ali Kantemir, Enver Paşa’nın Türkistan
için önemi hakkında haklı olarak şunları yazmaktadır.
“Türkiye’de onun hakkında ne düşünülürse düşünülsün, Enver Paşa her
Türkistanlı tarafından saygıyla anılır. Türkistanlılar onu çok sevmiş ve
saymışlardır: Enver Paşa yabancı bir ülkede değil, kendi anavatanında
kardeş vatanda, Türkler ve Türklük için ölmüştür.
Enver Paşa 42
yıllık hayatının 10 ayını Türkistan’da, Türkistan’ın gelecekte
bağımsızlığına kavuşması inancı ile, özgürlük mücadelelerinin birliğini
sağlama çabası ile ve hiç yorulma bilmeyen savaş azmi ile yaşamıştır.”(
Dr. Baymirza Hayit, Basmacılar-Türkistan Milli Mücadele Tarihi, s.
223-4, TDV. Yayınları, Ankara,1997)
Türkiye’den şu veya bu
sebeple ayrıldıktan sonra Türkistan’a giden ve oradaki istiklal
mücadelesinin başına geçerek Ruslara karşı büyük başarılar kazanan Enver
Paşa’nın bu başarılarını hazmedemeyen Buhara’daki komünist liderlerden
Alimcan Akçurin, 1922 yılının Mart ayı içinde Enver Paşa’ya göndermiş
olduğu bir mektupta şunları yazıyordu;
“Siz Türksünüz ve
ülkeniz düşman işgali altında. Askeri gücünüzü orada kullanırsanız,
sizin için daha iyi olur.”( Dr. Baymirza Hayit, age, s. 204)
Akçurin’in bu sözlerinden hem tıpkı bugünkü Özbekistan Lideri İslam
Kerimov gibi (İslam Kerimov, Özbek kültürünün Türk Kültürü kadar İran
kültürü ile de akraba olduğunu söylemektedir) Türk kimliğini kabul
etmediği, hem de Enver Paşa’yı tehdit ettiği anlaşılmaktadır.
Belcivan Bölgesi’nde bulunan Çeken Köyü’nde 30 arkadaşıyla birlikte
Ermeni asıllı Ağabekov idaresindeki Çeka (KGB. nin çekirdeğini teşkil
eden örgüt) birliklerine karşı yalınkılıç saldıran Enver Paşa,
arkadaşlarıyla birlikte şehit olurken Özbekistan’daki Lakay Aşireti’nin
reisi İbrahim Bek Lakay, 700 atlısıyla birlikte sadece 50 km. ötededir.
Enver Paşa kendisinden “Ruslar bize saldırdılar. Kaçmak zorunda kaldım.
Denov’a geldim. Rica ederim yardım et!” şeklinde yardım isterken,
İbrahim Bek Lakay “Gitmek istemiyordum. Göktaş’taki Rengendağ’a gittim.
Savaşmayı bırakmıştım artık.” şeklinde itiraflarda bulunarak bir manada
ihanet olmasa bile, işi ağırdan aldığını belgelemiştir.
İbrahim
Bek Lakay daha sonra Enver Paşa’nın yardımına gitmiştir, ancak iş işten
çoktan geçmiş, yolda Enver Paşa ve arkadaşlarının şehadet haberi
gelmiştir. Bu davranışları yüzünden İbrahim Bek Lakay, yurtdışındaki
Özbek muhalefeti tarafından Enver Paşa’ya kişisel kıskançlık ve
çıkarları yüzünden ihanet etmekle suçlanmıştır. Türkistan’da Enver Paşa’
ya karşı savaşan Kızıl ordu birliklerinin komutanlarından Albay
Vasilyevski “Orta Asya’da Basmacı Hareketi’nin Aşamaları” isimli
incelemesinde İbrahim Bek Lakay’ın tutumu hakkında şu bilgileri
vermektedir:
“...1922 yılının ortalarında Afganistan’da
sürgünde yaşayan Buhara Emiri’nin yetkili temsilcisi Lakay İbrahim Bey
geldi ve büyük bir olasılıkla, Enver Paşa’nın Türkistan’daki nüfuzunun
artmasından korkarak askeri operasyonları onunla birlikte koordine etmek
istemedi. Bizim bu zaferimizin kazanılmasında basmacılarla Korbaşılar
arasındaki anlaşmazlıkların büyük rolü var. Kırgız Müettin ve Özbek
Korbaşı İsrafil arasındaki silahlı çarpışmalar, Enver Paşa ile İbrahim
Bek Lakay arasında da liderlik mücadelesi, basmacıların gücünü
hafifletiyordu.”
Bu itilaflar, kabilecilik ayrımlarının
doğurduğu kavgalar olmasa Kızılordu belki de Türkistan Azatlık savaşının
ateşini kolay kolay söndüremeyecekti. Enver Paşa bunun bilincindeydi.(
İrfan Ülkü, KGB Arşivlerinde Enver Paşa, Kervan Yayınları,
s.23,28,39,42,3, İstanbul, 1999)
Ne var ki Türkistan
bağımsızlık hareketleri başarıya ulaşamadı ve Ruslar, bütün Türkistan’ı
işgal etti. Başarısızlığın başlıca sebepleri arasında korbaşı denen
liderlerin kendi aralarında düzenli bir birlik ve merkezi bir
kumandanlık kuramamaları, savaşlarda tank, uçak, top ve zehirli gaz gibi
silahlar kullanan Ruslara karşı Türklerin makineli tüfeklerinin bile
olmayışı ve nihayet dışarıdan yardım alamamaları zikredilebilir. (Dr.
Baymirza Hayit, age, arka kapak yazısı)
Burada bir parantez
açarak, Dr. Baymirza Hayit tarafından destansı bir şekilde kaleme alınan
ve Türkistan Milli Mücadelesini anlatan “Basmacılar” isimli kitapta,
Enver Paşa ile İbrahim Bek Lakay’ın isimlerinin yan yana kullanılmakla
birlikte, aralarındaki rekabeti anlatan bazı cümleleri birbirine
ekleyerek hem bu rekabeti, hem de Enver Paşanın zorlu mücadelesini
gözler önüne sermek istiyorum;
Enver Paşa ve beraberindekiler,
28 Kasım (1921) da, fanatik bir emir taraftarı, fakat cesur askerleri
olan İbrahim Bek’in sahasına, yani Karamendi köyüne gelirler. Bir
sonraki gün Aral köyüne ulaşır ve orada Ali Merdan Toksaba’nın bir gün
misafiri olarak kalan Paşa’nın Türkiye’ye geri dönmesinin mümkün olmakla
birlikte, karışıklık olmaması için bundan vazgeçer. Enver Paşa’nın
özgürlük mücadelesi saflarına geçmesi ile birlikte Buhara Halk
cumhuriyeti idari kadrosunda farklı görüşler belirmişti. Osman Hoca ve
arkadaşları Rusların hegemonyasından kurtularak bağımsız bir devlet
politikası izlemek istiyorlardı. Hükümette başbakanlık görevi yapan
Feyzullah Hoca ve yoldaşları, Rusları ürkütmeyecek tarzda bir uzlaşma
yolu seçerlerken, birçok hükümet üyesi Enver Paşa ile Ruslar arasındaki
mücadelenin seyrine göre tavır belirlemekten yanaydı. İbrahim Bek gibi
birçok Emir taraftarı ise, hem Enver Paşa’ya, hem ceditçilerin
hükümetine ve komünistlere, hem de Ruslara karşı çıkıyorlardı. Akçurin
gibi Buhara komünistleri ise Ruslarla şartsız olarak çalışmaktan
yanaydılar. Enver Paşa ise işte böyle karşıt fikirlerin ve güçlerin
olduğu bir ortamda doğruyu yapmak zorundaydı. İbrahim Bek ile Enver
Paşa’nın ayrılmaları özgürlük mücadelesinin devamını olumsuz yönde
etkilemişti. Böylece Kızıl Ordu, koordineli bir çalışma yapamayan Türk
güçlerine karşı saldırma fırsatı bulmuştur. Enver Paşa’nın Lâkay
vadisine girmesiyle birlikte, Kızıl Ordu İbrahim Bek’e yanaşarak vadiyi
terk eder, böylece Enver Paşa dışlanmış olur. Gerçekten de İbrahim
Bek’in birlikleri geri çekilen Sovyet sağ kol birliklerine ve İbrahim’in
vekili Togay Sarı da Enver Paşa’nın birliklerine saldırır. Böylece
büyük bir Rus ve Bolşevik düşmanı olan İbrahim Bek milli mücadeleye
ihanet eder. Onun bencilliği Enver Paşa’nın Sovyetler tarafından imha
edilmesine neden olur. Kızıl Ordu birlikleri, İbrahim Bek’e saldırmaktan
vazgeçer ve düzenli olarak Enver Paşa’ya saldırmaya başlar.( Dr.
Baymirza Hayit, age, s. 200-2, 215, 219)
Enver Paşa ile
İbrahim Bek Lakay arasındaki rekabeti ve ihaneti okudukça Mustafa Kemal
Paşa ile Çerkez Ethem arasındaki mücadeleyi hatırlamamak mümkün
değildir. Her iki olay da benzer karakter arz etmektedir. İbrahim Bek
Lakay yaklaşık 20.000 kişilik kuvvetiyle zaman zaman Enver Paşa ile de
çatışarak Türkistan milli Mücadelesi’ndeki yerini alırken, Çerkez Ethem
de çoğu atlı olmak üzere yaklaşık 3000 kişiden teşekkül eden ve “Kuvveî
Seyyare” denilen birlikleriyle ilk zamanlarda Kuvayı Milliye’nin yanında
yer alarak işgal kuvvetlerine karşı savaşmış, ancak sonradan Mustafa
Kemal Paşa ile yolları ayrılarak birbirlerine rakip olmuşlardır. Bu
rekabetlerde Enver Paşa Ata yurdumuz olan Türkistan’da soydaşlarımızın
arasında ancak bilmediği bir coğrafyada şehit olurken, Mustafa Kemal
Paşa, Ana vatanımız olan Anadolu’da kendi bildiği bir coğrafyada şansını
iyi değerlendirerek zafere ulaşmıştır.
Enver Paşa’nın
şehadeti üzerine Türkistan’ın tamamında aylarca matem devam etmiş,
Buhara Halk Cumhuriyeti Hükümeti Enver Paşa’nın ölümünü Ruslarla
birlikte kutlarken, Afganistan Emiri Amanullah Han 2 Ekim 1922 gününü
Enver Paşa’nın hatırasına devletin matem günü ilan etmiştir. Buhara
hükümeti ise, 49 Sovyet askerini Buhara’nın kızıl yıldız madalyasını
vererek ödüllendirmiştir. (Dr. Baymirza Hayit, age, s. 221)
Burada aklımıza gelen, Buhara hükümetince madalya verilerek
ödüllendirilen bu 49 Sovyet askerinin, büyük ihtimalle Enver Paşa’yı
şehit eden askerler olduğudur. Neticede ayrılıkçı Çerkez Ethem ve
yandaşları Türkiye’yi terk edip Yunanistan’a sığınmak zorunda kalırken,
İbrahim Bek Lakay ayrılıkçı Özbek korbaşılar, mahalli liderler ve Enver
Paşa’yı şehit eden Rus askerlerini madalyalarla ödüllendiren sözüm ona
Buhara Hükümeti yetkilileri, ülkelerinin yaklaşık 70 yıl süre ile Rus
Bolşevizmi’nin altında ezilmesine ve sömürülmesine sebep olmuşlardır. Şu
anda bile Türk Cumhuriyetleri’nin birçok yönden tam bağımsız oldukları
söylenemez.
Belcivan bölgesinde bulunan Çeken Köyü’nde Enver
Paşa’yı ve 30 arkadaşını şehit eden Çeka’nın komutanı “Ağabekov’un
gerçekte Rus olmadığını yakınlarının dışında pek az kişi bilirdi. Çünkü
resmi adıyla Ağabekyan, o günlerde Rusya Bolşevik Partisi’ne üye olmuş
bir Ermeniydi. Ağabekyan’ın torunu, daha düne kadar Özbekistan’da devlet
başsavcısı olarak çalışmıştır” (İrfan Ülkü, age, s. 20-5)
Gerçi Gürcü asıllı Stalin’in Sovyetler Birliği’ne lider, Azerbaycan
Türk'ü asıllı Haydar Aliyev’in Politbüro üyesi olabildiği bir sistemde,
Ermeni Ağabekyan’ın torununun Özbekistan’da devlet başsavcısı olmasına
şaşırmamak ve bu doğruyu normal karşılamak gerekir diye düşünüyorum.
Enver Paşa’nın Türkistan’daki çalışmalarından rahatsız olan bazı Özbek
İdarecilere karşılık, onun vefatı üzerine günlerce matem tutan, ağıtlar
yakan ve şiirler yazan Özbek soydaşlarımız da çıkmıştır. Bunların en
meşhuru Bütün Türkistan’ın Milli Şairi sayılan Özbekistanlı şair
Abdulhamit Süleyman Çolpan’dır. Onun Enver Paşa’nın şehadetinin ardından
1922 yılında Semerkant’ta yazmış olduğu ve Enver Paşa’nın şehit olduğu
bölgeye izafeten “BELCİVAN” adını verdiği şiir bir ağıt ve adeta bir
feryat niteliğindedir.
BELCİVAN
Feryadım boğsun Dünya’nın bütün varlığını;
Ümidim son ipini de koparıp atsın!
Gazaptan titreyen genç bir yiğidin
Dolmuş mermiler sinesine taş gibi,
Dağlarda özgürlük diye gezen geyiğin
Matemler inmiş kara gözlerine.
Deryalar, dalgalar titreten bir yiğit,
Yediği darbelerin kahrından yıkılıp kalmış,
Kurtuluş yıldızı sanki hiçliğe karışmış,
Senin son canını da düşmanlar almış.
Marmara boyları, Edirne yolu,
Çatalca Ovası, Boğaz geçidi,
Karpat Dağları, Trablus Çölleri,
Güzel Selanik’in şirin bahçeleri.
Şehitlerin yüzüne damlayan nurlar,
Bizi kan ağlattı bu kara haber.
Berlin sokakları yiğidin birini,
Dopdolu koynuna alıp sardı,
Tiflis’in havaları da bir kurtarıcı yiğidi,
Kara kanlara boyayıp toprağa saldı.
Tarihin rengini kanlarla karartıp dolduran
En son ümidimizi de kana boyadı o Belcivan.
Ah nasıl uğursuz zamanlar gelmiş,
Feryadım Dünya’nın varlığını boğup öldürsün,
Kapkara bahtına şeytanlar gülsün!
(Bu şiir, Dr. Baymirza Hayit’in “Basmacılar” isimli eserinin 224.
sayfasında ve İrfan Ülkü’nün “KGB Arşivlerinde Enver Paşa” isimli
kitabının 7. sayfasında yer almaktadır. İrfan Ülkü’nün kitabında bulunan
metin daha şiirsel olduğundan tercihimiz bu yönde olmuştur. Şiirde
Enver Paşa’nın görev yaptığı yerlerin yanı sıra Berlin’de katledilen
Talat Paşa’ya ve Tiflis’te Ermenilerce şehit edilen Cemal Paşa’ya da
atıfta bulunulmaktadır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder