ürk- Ülküsünün Kahraman Şehidi Enver Paşa.
22-28 Aralık günlerini (bir rivayete göre de 22 Aralık-5 Ocak
günlerini) kapsayan hafta, Sarıkamış Şehitlerini Anma Haftası"dır.
Bizim tabirimizle "Enver Paşa"ya Sövgü Haftası!".
Evet, yanlış duymadınız; "Enver Paşa"ya Sövgü Haftası" diyorum.
Çünkü Sarıkamış Şehitlerini Anma faaliyetleri, umumiyetle ve ne yazık ki; ülkemizde Enver Paşa"ya hakaret ve sövgü faaliyetleri şeklinde icra edilmektedir.
Âzâmi, 25-30 bin şehidin verildiği Sarıkamış Harekâtı"nda, ısrarla
90.000 şehit verildiği ileri sürülerek bu hezimetin faturası Enver
Paşa"ya çıkarılmakta, sonra da Enver Paşa"ya gün görmedik küfürler ve
hakaretler sıralanmaktadır.
Son birkaç yıldır tonu ve çeşitliliği azalmakla birlikte bu küfür veya hakaretler hâlâ sürmektedir.
Dolayısıyla bu yazımızı, özellikle Türkistan"daki Türkler arasında
"Şehid-i Muhterem ve Gazî-i Nâmdar" veya "Dâmâd-ı Halife-i Müslimîn ve
Emîr-i Leşker-i Müslimîn Seyyid Enver" unvanlarıyla da anılan Enver
Paşa"ya ayırdık.
4 Ağustos 1922 tarihinde bir Kurban Bayramı günü
bugünkü Tacikistan"da Duşanbe yakınlarındaki Çeken Köyü"nde KGB"nin
çekirdeğini teşkil eden ÇEKA birliklerince şehid edilen Enver Paşa
hakkında yazacaklarımız, belki uzun Kurban Bayramı tatili boyunca okunma
fırsatı bulur ve Enver Paşa"ya sövme potansiyeli olanların kulaklarına
gider de biraz olsun utanırlar...
***
Benim gibi sözüm ona
okur-yazar bir adamın, Lev Tolstoy"un "Savaş ve Barış" isimli eserini
okumaması belki biraz ayıp kaçar ama itiraf etmem gerekirse bu romanı
baştan sona okumuşluğum yoktur. Savaş ve Barış hakkındaki bilgilerim,
çıkarılmış özetlerinden ve hakkında yazılanlardan ibarettir.
Bildiğim kadarıyla; roman Napolyon dönemi Fransası ile Çarlık Rusyası
arasında cereyan eden savaşları ve o dönemin Rusyasında özelikle saray
hayatını ve saray insanının hayatındaki değişiklikleri konu almaktadır.
Birçok yazar, Savaş ve Barış adlı eseri "Dünyanın en büyük romanı"
olarak nitelendirmiştir. Kim bilir belki de öyledir!
Tolstoy"un
"Savaş ve Barış"ını okuyan birisine romandan ne anladığını sormuşlar,
adam şu cevabı vermiş; "Olay Moskova"da geçiyor". Bana sorsalardı
herhalde ben de aynı cevabı verirdim; "Olay Moskova"da geçmiş". Zira bir
zamanlar TRT"de yayınlanan ve adı geçen romandan uyarlanmış yabancı
televizyon dizisini hiç sevmemiştim ben...
***
Şu anda masamda
Nevzat Kösoğlu tarafından yazılmış "Şehit Enver Paşa" isimli kitap
duruyor. Tamamı 640 sayfa olan kitabın toplam 44 sayfası "İçindekiler"
ve "İndeks"e ayrılmış. Kalan 596 sayfası Enver Paşa"yı anlatıyor. Yani
Sayın Nevzat Kösoğlu, 640 sayfalık büyük boy kitabında tam 596 sayfada
Enver Paşa"yı anlatmış bulunuyor. Bu kitabı 5-10 günde okuyup bitirmiş
durumdayım. Peki, 596 sayfalık büyük boy bir kitapta Enver Paşa hakkında
yazılanlardan ne anladınız diye soracak olursanız, size tıpkı Lev
Tolstoy"un "Savaş ve Barış"ını okuyan adamın "Olay Moskova"da geçiyor"
şeklindeki cevabına benzer bir cevap verebilirim. Kısa ve özlü bir
cevap. Bu cevap; "Enver Paşa gerçek bir kahramanmış!" cevabıdır...
...
Nevzat Kösoğlu"nun kitabının pek çok sayfasını gözlerim yaşararak, daha
doğrusu ağlayarak okudum! Daha önce de okumuştum benzer birkaç kitabı.
Ancak Kösoğlu"nun kitabı çok daha geniş ve daha çok belgeye dayanıyor.
Ayrıca Kösoğlu, bir bilim adamı ve tarihçi olmadığı için, yazmış olduğu
kitap bir roman havasında okunuyor. Kaynakların satır aralarında ve
paragraf sonlarında belirtilmiş olması ve istifade edilen kaynakların
sayfa altlarında Dipnot ve kitabın sonunda Kaynakça olarak yazılmaması,
esere roman havası vermiş. Gayet akıcı bir eser çıkmış ortaya.
Kutluyorum Nevzat Bey"i.
Kitaptan çıkarılacak sonuç kısaca "Enver
Paşa gerçek bir kahramanmış!" sonucu ise de, bu kahramanın diğer
kahramanlardan farklı yönleri de var. Enver Paşa, "Kahraman" sınıfında
sayılan insanların ortak yönleri olan, cesaret, korkusuzluk, ataklık,
kararlılık, azim, sebat, yurt sevgisi gibi özelliklere sahip olmanın
yanında yüksek seviyeli bir komutan olması sebebiyle sevk ve idare
kabiliyeti, astlarına karşı hoşgörü, yüksek ideal sahibi (ülkücü) olma
ve milletini sevme (milliyetçilik) gibi hasletleri de olan bir
kahramandır. Üstelik onda diğer kahramanlarda olmayan bir özellikle daha
vardır. Dindarlık! Evet, Enver Paşa, son derece dindar bir
Müslüman"dır. Hayatının hiçbir devresinde içki içmeyen, harama uçkur
çözmeyen, beş vakit namazını kılıp orucu tutan, hayatı boyunca koynunda
Kur"an-ı Kerim taşıyan ve onu sürekli okuyan bir kahramandır. Bütün
bunları, en zor şartlar altında bile yapan bir insandır Enver Paşa.
Enver Paşa"da eksik olan şey, galiba sürekli erken terfi almasından
kaynaklanan bilgi ve tecrübe eksikliği ile siyasi ayak oyunlarını
bilmemesidir. Bu sebeple Enver Paşa, dünyada olan biteni yeterince
değerlendirememiş ve istikbali iyi hesap edememiştir. Enver Paşa"yı
başlı başına kahraman yapan da zaten bu yönüdür. İstikbal kaygısı
taşımaması ve geleceği düşünmemesi. Geleceği düşünerek sürekli hesap
kitap yapsaydı zaten kahraman değil, politikacı olurdu! O, bütün
askerlik hayatı boyunca politikadan uzak durmuş ve sadece askerlik
yapmıştır. Politikaya bulaşmış subayları ise derhal emekliye sevk
etmiştir. Nevzat Kösoğlu"nun kitabından öğreniyoruz ki; Balkan Savaşı
yorgunu ve politika çamuruna bulaşmış ihtiyar paşaları sırf bu yüzden
tasfiye ettiği gibi, Ali Fethi Okyar gibi politikaya bulaşmış bazı genç
subayları da askerlikten uzaklaştırmış, hatta Mustafa Kemal"i de bu
konuda ciddi şekilde uyarmıştır. Divan-ı Harpte yargılanarak askerlikten
tard cezası alan Kâzım Karabekir"in cezasını yırtıp atmış ve onu
askerliğe kazandırmıştır. O Kâzım Karabekir ki; Enver Paşa yurtdışına
çıkmak zorunda kaldıktan sonra, hakkında yapılan karalayıcı ve küçük
düşürücü propagandanın baş mimarlığını yapmıştır. Bir anlamda Mustafa
Kemal Paşa"ya yaranma adına Enver Paşa"ya ihanet eden Kâzım Karabekir,
daha sonraki yıllarda Mustafa Kemal Paşa"yla da ters düşmüş, hatta
Mustafa Kemal Paşa"ya suikast (İzmir Suikastı) girişiminde bulunmakla
suçlanarak, bir köşeye atılıvermiştir. Bu yüzden olacak Kâzım Karabekir,
genelde köşesine çekilip kitap yazmakla yetinen bir insan olarak
tanınmaktadır. İsmet Paşa tarafından siyasete davet edilip TBMM Başkanı
yapılmış olsa da, Kâzım Karabekir"in Cumhuriyet"in hayata geçirilmesinde
fazla bir fonksiyonu bulunmamaktadır.
***
Birkaç gün önce
medyaya düşen bir habere göre; Enver Paşa, Berlin"de İngiliz istihbarat
elemanlarıyla birkaç kez görüşmüş ve bu görüşmelerde; İngiliz subayın
"Anadolu"da Kurtuluş Savaşı"nı yürüten Mustafa Kemal sizi ciddiye alacak
mı?" sorusuna şu yanıtı vermiş; "Mustafa"yla aramız iyi. Mustafa,
imkânlar dâhilinde İngiltere ile anlaşabileceğini ve gerekirse benim
altımda sıradan bir subay olarak çalışabileceğini söylüyor. Eğer bir
anlaşma olacaksa İngiltere"nin Mustafa Kemal"i bir lider olarak
tanımasında benim açımdan bir sakınca yoktur..."(1). Haberin kaynağı ise
Balıkesir Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Bülent Özdemir"in
İngiliz arşivlerinde yapmış olduğu bir araştırmaya dayanıyor.
Bilkent Ünv. Doç. Hakan Kırımlı "Kesinlikle böyle bir görüşme olmuştur.
Enver Paşa"nın o dönemdeki yazışmaları bağlamında bakılınca bu görüşme
gerçektir" derken Tarihçi-Yazar Mustafa Armağan "Almanlar"la
görüşmelerini biliyoruz. Ruslar"la görüşmeleri yayımlandı. Atatürk"le
ilgili sözlerini açıkçası hiç duymamıştım" diyerek güya Bülent Özdemir"e
destek vermişler(2).
Evet, Enver Paşa"nın Almanlar ve Ruslar"la
sürekli irtibat halinde olduğu, Anadolu"da yürütülen Milli Mücadele"ye
destek verdiği ve hatta Mustafa Kemal Paşa ile de sürekli yazıştığı
doğrudur. Bu konu, bütün kaynaklarda yazılıdır. Bu desteği sadece o
değil, Talat, Cemal ve Halil Paşalar da vermiştir. Bu noktadan
bakılınca; geçmişteki pozisyonu itibarıyla Enver Paşa"nın İngilizlerle
de görüşmüş olabileceği düşünülebilir. İngiltere"nin Türkiye"nin
bağımsızlığını tanıması karşılığında, yeni devletin yönetimi üzerinde
hak iddia etmekten vazgeçmeyi taahhüt ettiği de doğru olabilir. Çünkü o
bir milliyetçi vatanseverdir, ülkü adamıdır. Onun için en önemli şey,
tıpkı diğer komutanlarda olduğu gibi Anadolu"nun bir an önce işgalden
kurtulmasıdır. Bolşevik Rusya"nın Milli Mücadele"ye destek amacıyla
göndermiş olduğu nakdi yardımlar, aslında Enver Paşa"nın Türkistan"a
geçmesinden sonradır ve bu paralar, Enver Paşa ve çevresindeki Osmanlı
subaylarının girişimleriyle Türkistanlı Müslüman Türklerden
toplanmıştır. Bolşevikler, bu yardımları hiçbir zaman tam olarak
Anadolu"ya göndermemişler ve büyük bölümüne el koymuşlardır.
Ancak
inanmakta zorlandığım bir husus var; neden "Kemal" veya "Mustafa Kemal"
değil de sadece "Mustafa". Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa"ya gerçekten
de sadece ön ismi olan "Mustafa" ile mi hitap ediyordu? Yoksa bu Mustafa
saplantısı, son günlerde oynanan oyunun bir parçası mıdır? "Mustafa"
filminden sonra şimdi de Enver Paşa"nın ağzından söyletilen "Mustafa".
Bütün bunlar Atatürk"ü yıpratma çalışmalarının bir uzantısı mıdır yoksa?
Dolayısıyla şahsen Enver Paşa"ya söyletilen "Mustafa"yla aramız iyi...
Gerekirse benim altımda sıradan bir subay olarak çalışabileceğini
söylüyor... İngiltere"nin Mustafa Kemal"i bir lider olarak tanımasında
benim açımdan bir sakınca yoktur..." şeklindeki ifadelerin doğru
olabileceğine hiç ihtimal vermiyorum. Zira bu sözler, her şeyini geride
bırakıp gitmiş bir insanın, şu veya bu şekilde Milli Mücadele"nin lideri
olduğu milletçe kabul edilip kesinleşmiş bir insan hakkında söyleyeceği
sözler asla değildir.
Hele hele bu sözler, Enver Paşa gibi son
derece kibar, zarif, öfkesine hâkim olmayı bilen ve devlet umuru görmüş
bir Osmanlı subayına hiç mi hiç yakışmayan sözlerdir. Eğer, gerçekten
İngiliz arşiv belgelerinde bu sözler kayıtlı ise, bu sözler Enver
Paşa"ya ait sözler olmayıp, mutlaka İngiliz istihbarat elemanlarına ait
sözlerdir ve Enver Paşa"ya ait sözlermiş gibi kayıtlara geçirilmiş
olmalıdır.
Türkistanlı faal komünistlerden Alimcan Akçurin"in
"Sizler Türksünüz ve ülkeniz düşman işgali altındadır. Askerî gücünüzü
oraya yoğunlaştırırsanız sizin için daya iyi olur" şeklindeki sözlerine
"Türkiye"yi kurtarabilecek niteliklere sahip çok arkadaşım var; bundan
hiç şüpheniz olmasın. Orada arkadaşlarımız bütün imkânlarını seferber
ederek mücadele ediyorlar. Bu ülke de benim anavatanımın bir parçasıdır.
Buradaki hemşehrilerimin damarlarında akan kan ile benim kanım aynıdır.
Bu ülke Rusların değil sadece Türklerindir. İnsanlar nasıl buradan
Türkiye"yi kurtarmak için gitmişlerse, ben de burada düşmanlara karşı
mücadele etmek için bulunuyorum. Türkler her nerede olurlarsa olsunlar
bağımsız olmalıdırlar" diyen bir insanın Mustafa Kemal Paşa"yı hafife
alması beklenmemelidir.
Enver Paşa ile İngilizlerin görüşmelerinin
tarihi, 6 Ocak, 16 Ocak ve 24 Şubat 1920 olarak verilmiştir. Oysa o
tarihlerde Mustafa Kemal Paşa Ankara"dadır. Erzurum ve Sivas Kongreleri
yapılmış ve TBMM"nin açılış çalışmaları son sürat devam etmektedir.
Dolayısıyla, Mustafa Kemal Paşa o tarihlerde milletin kendisine ümit
bağladığı yegâne kişi durumuna gelmiştir ve milletin desteğini arkasına
almış durumdadır. Enver Paşa, İngilizlerle görüşme yaptığı tarihlerde bu
gerçeği herhalde biliyordu. Yani Enver Paşa"nın, İngilizlerle yaptığı
görüşmelerde içinde bulunduğu durum ve zaman, Mustafa Kemal Paşa"ya
tepeden bakmasını gerektiren bir durum ve zaman asla değildir. Üstelik
Enver Paşa"nın hayalinde, öncelikle Hindistan, Türkistan ve Irak"taki
İngiliz işgaline son vermek vardır ve Enver Paşa bu düşünce ile
yurtdışına çıkmıştır. Mücadele yönünü Bolşeviklerle karşı döndürmesi
daha sonradır. Dolayısıyla Çanakkale"den beri düşman olarak gördüğü
İngilizlere karşı, Mustafa Kemal Paşa hakkında böyle umursamaz bir tavır
takınması mümkün değildir. İlk başta Enver Paşa"nın yukarıda saydığımız
özellikleri, Mustafa Kemal Paşa"ya tepeden bakmasına engel teşkil eder.
Ancak, Anadolu hareketinin geleceği hakkında İngilizlerle elbette
görüşmüş olabilir...
***
Enver Paşa hakkında dedik ki; o,
gerçekten bir kahramandır. Ve Enver Paşa gibi kahramanlara Türk
tarihinde ender rastlanır. Onun tek şanssızlığı yanlış zamanda dünyaya
gelmiş olmasıdır. Eğer, mesela Osmanlı"nın yükselme devrinde veya
Alpaslan ve Melikşah döneminin Selçuklusunda yaşasaydı kesinlikle dünya
tarihinin yönü değişirdi. Ya da ne bileyim, Birinci Viyana Kuşatması
sırasında Kanuni Sultan Süleyman"ın yanında bulunsaydı Viyana mutlak
düşerdi! Ancak ne yazık ki; o, tıpkı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa gibi
yanlış zamanda dünyaya gelmiş yüksek ruhlu bir askerdir. Milli
Mücadele"nin ateşleyici ruhunu teşkil eden ve Türk Ordularının kazanmış
olduğu son büyük zafer olan Çanakkale Zaferi, büyük ölçüde Enver
Paşa"nın eseridir. Enver Paşa"nın Çanakkale Zaferi yerine Sarıkamış
hezimeti ile anılıyor olması, büyük ölçüde hakkında girişilen yıkıcı
propagandanın bir sonucudur. Zira her iki olayda da Türk Ordularının
başkumandan vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa"dır(4). O, hem Çanakkale
Zaferi"nin mimarıdır, hem de ısrarla unutturulmaya çalışılan Kut"ul
Ammâre Zaferi"nin
...
Dedik ki; Enver Paşa şüphesiz bir
kahramandır. Ancak onu diğer kahramanlardan ayıran önemli bir fark daha
vardır. O da Enver Paşa"nın son derece dindar ve mütedeyyin bir Müslüman
oluşudur. İsterseniz bu konuyu Nevzat Kösoğlu"nun kitabından birkaç
alıntı yaparak bağlayalım. Dönemin Suriyeli gazetecisi Kürt Muhammed
Ali, Enver Paşa"nın Halep"e gelişini şöyle anlatıyor:
"İslam
âleminin büyük lideri Enver Paşa"yı taşıyan tren güneşin batışıyla
birlikte Halep şehrine ulaştığında, onun gelişi memlekette çoktan genel
bir bayram havası oluşturmuş bulunuyordu. Müslümanların, nasıl ki bayram
yapabilmek için hilali görmeleri gerekiyorsa, aynı şekilde, bu bayramı
da kutlamak için hilalleri Enver Paşa"yı görmeleri gerekiyordu..."
Özbek Yazar Nabican Bakıyev şöyle diyor; "... Ata son derece ustalıkla
biner, beş vakit namazını ihmal etmediği gibi, teravih namazlarını da
yerli halkla birlikte kılardı. Yerli halka iyi görünmek için kısa sakal
da bırakmıştı"
Abdullah Recep Baysun şöyle yazar: "Paşa"nın
karargâhına yaklaşıyoruz; sevinç ve heyecan birbirine karıştı.
Atlarımızın üzerinde uçuyoruz... Takdim töreni ifadelendiremeyeceğim
kadar heyecanlı oldu. Senelerden beni ismini işittiğimiz Enver Paşa"nın
yanındayız. Gözlerimiz gözlerinde. Dalgalanan ay yıldızlı bayrakların
altında güneş gibi parlıyor. Milyonlarca insanın ümidi, bu güneşin
nuruyla var olacak... Başında Türkistan"ın meşhur karakul derisinden
kahverengi kalpağı, hâki renkteki elbisesi, açık renk çizmesi içinde o
kadar dinç ve sevimli idi ki... Paşa"nın mütevazı konuşmaları arasında
büyük bir kahramanlık seziliyordu. Mektuplarından da anlaşılan cesaret,
kahramanlık niteliklerini tahayyülümüzden çok yüksek buluyorduk... Paşa
yalnız cesaret ve karamanlığıyla değil, özel yaşayışıyla da herkesin
hayranlığını kazanıyordu. Gece çok geç yattığı halde güneş doğmadan
kalkar, namazını kılar, senelerden beri yanında taşıdığı Kur"ân"ını
sessiz ve uzun uzun okurdu..."(.
Bir gün, Baysun vilayetinden
kendisine katılan üç gençten biri elinde tuttuğu gazetedeki bir yazıyı
gösterir: "Bütün dünya işçileri birleşiniz!" Paşa birden sinirlenir; ama
hemen gülümsemeye başlar ve şunları söyler: "Hayır oğlum; bu bir
hayaldir. Sen kafanda daima, bütün dünya Türklerinin birleşmesini
yaşat!"
Bolşevikler girdikleri yerlerde katliamlar yaparlar. Bu
durum Paşa"yı çok etkiler. Karargâhının yakınındaki Teberbulak köyündeki
katliamı görünce, "Bir millet ancak bu kadar alçak, bir rejim ancak bu
kadar kâfir ve şerefsiz olabilir." demekten kendini alamaz(
Enver
Paşa (Duşanbe) hükümet konağının balkonunda konuşurken, konağın bayrak
direğinde Türk Bayrağı dalgalanmaktadır. Paşa bu bayrağı yanından hiç
ayırmazdı. Birkaç defa, "ben şehit olursam, bu bayrağa sararak gömünüz"
demişti
Şehâdeti üzerine Abdullah Baysun diyor ki; "Ümit güneşimiz
sönmüş, karanlıklar içinde kalmıştık. Yer gök ağlıyor... Kaybolan sade
insan değil, milyonlarca Türk"ün ümidi, istiklâli, zaferi, tarihi idi...
Onu gözyaşlarıyla yıkadık; üzerine bayrak örterek, çevresine nöbetçiler
diktik"
Mücahitlerden Mustafa Şahkulu şöyle anlatır: "Kurban
bayramının ikinci günü idi. 5 Ağustos 1922 cumartesi günü... Paşa"nın
şehadetine inanmayanlar geliyorlar, naşın üstüne örttüğümüz ve onun
hayatında bir an yanından ayırmadığı Türk bayrağını kaldırıyorlar,
müsterih ve mütebessim ebedî uykusuna dalmış bu aziz ölünün elini,
ayağını öpüyorlar, "Muy mübarek, muy mübarek!" feryatlarıyla afakı
inletiyorlardı. Birçok ihtiyarlar yalvararak Paşa"nın sakalından bir kıl
istiyorlar; onu en değerli çevrelerine sararak kalplerinin üstüne
koyuyorlardı. Hülasa bir kıyamet koptu ki, tasviri mümkün değildir..."
Mustafa Şahkulu"nun kaldığı yerden Zeki Velidi Togan devam ediyor;
"Asgari otuz bin kişi toplanmıştı; Belcivan boşalmış gibiydi, herkes
Çeğen"e gelmişti. Ahali ağlıyor, hafızların tekbir sesleri, yüksek sesle
Kur"an-ı Kerim tilaveti, halkın feryatlarına karışıyordu. Bu kadar ölü
gördüm; hiç birisi Enver Paşa"nın ebedî uykusu gibi müsterih ve huzurlu
değildi. Sanırdınız ki; neredeyse gözlerini açacak ve size
gülümseyecek..."
Kuzey Kafkasya Eski Savunma Bakanı Ali Kantemir
Enver Paşa hakkında şöyle der: "Türkiye"de onun hakkında ne düşünülürse
düşünülsün, Enver Paşa her Türkistanlı tarafından saygıyla anılır.
Türkistanlılar onu çok sevmiş ve saymışlardır: Enver Paşa yabancı bir
ülkede değil, kendi anavatanında, kardeş vatanda Türkler ve Türklük için
ölmüştür..."
Hafızam beni yanıltmıyorsa; Birinci Dünya Savaşı
sırasında Şam"da konuşlu 4. Ordunun Komutanı Cemal Paşa"nın maiyetinde
görev yapmış olan Emekli Org. Ali Fuat Erden, "Birinci Dünya Harbi"nde
Suriye Hatıraları" isimli kitabında, Enver Paşa"nın Medine ziyareti
sırasında, Medine Tren İstasyonu"ndan Hz. Muhammed"in (s.a.v) kabrine
yaya olarak gittiğini, ve etrafında olan bitenlerden habersiz bir
şekilde ve huşû içinde ellerini göğsünde birleştirip sürekli ağladığını
nakleder.
Enver Paşa gibi, kendisini vatanına, milletine ve dinine
adayarak bu uğurda şehid ve gazi olmuş merhumlara Allah"tan sonsuz
rahmetler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder